Politika

CHP'li Abdüllatif Şener: Gelecekte Türkiye'de bir diktatörlükten söz edebiliriz

"Kabinede yer alacaklara 'bakan' değil 'bakancık' demek daha doğru"

07 Temmuz 2018 21:30

Bir süre ara verdiği aktif siyasete CHP Konya Milletvekili olarak dönüş yapan Abdüllatif Şener, parlamento tablosunu değerlendirdi. Şu andaki Meclis yapısının 2000’li yıllardan  çok biraz da olsa 1990’lı yıllara benzediğini ifade eden Şener, Cumhurbaşkanı'nın tek başına hükümet olduğu çok özel bir döneme girildiğini belirtti.

Eskiden Bakanlar Kurulu’na ait tüm yetkileri şimdi Cumhurbaşkanı'nın tek bir imzayla kendisinin kullanacağını hatırlatan Şener,. "Cumhurbaşkanının hükümeti var. Cumhurbaşkanı tek başına hükümet demek. Parlamento ve hükümet değişik o bakımdan çok özel bir döneme girdik ben bu dönemi artık demokrasi olarak görmüyorum, rejim değişmiştir” dedi. Şener,  "Elinde gücü toplayanların inisiyatifine göre, rejim çok farklı noktalara evrilebilir. Türkiye’de bir diktatörlükten söz edebiliriz gelecekte. Ya da faşizminde söz edebiliriz ama nasıl bir şekil alacağını şu anda ben de kesin söyleyemiyorum ama artık demokrasiden söz edemeyiz" diye ekledi. 

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'nin bileşimiyle ilgili de konuşan Şener, "Bakanlar eski bakanlar olmayacak bunlara bakan demek de doğru değil. Anayasa bakan diyorsa da bunlara bakancık demek daha doğru" yorumunda bulundu.

"Yeni rejimin Baas rejimine dönüşme istidadı var"

İslam Konferansı Teşkilatı’na üye 57 ülke içinde demokrasi geleneği, ağır aksak bir demokrasisi bulunan tek ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çeken Şener, “Maalesef Türkiye de diğer 57 ülkeye benzemiştir ve bu ülkeler içerisinde de parti devletine yaklaşan bir rejim kurmuştur. Bir nevi Baas rejimine dönüşme istidadı var bu yeni rejimin” diye konuştu.

“Hayatımda bir şeyin değiştiğini hissetmiyorum”

Tüm bu olumsuz koşullar içerisinde antidemokratik gelişmelere karşı direnişin tek merkezinin parlamento olacağını söyleyen CHP’li Şener, T24’e yemin töreni öncesindeki sorularına şu cevapları verdi:

"1991 ile 2007 arasında 16 yıl milletvekilliği yaptım, Refah ve Fazilet ve Ak Parti'de. 16 yıllık süre içinde iki bakanlık dönemim var. Biri 54. REFAHYOL hükümeti Maliye Bakanlığı diğeri ise, 58 ve 59. Hükümetler döneminde Devlet Bakanlığı ve Başbakan yardımcılığı. 2007 yılında kendi isteğimle bırakmıştım milletvekilliğini aday olmamıştım. O günden bugüne 11 yıl geçti. 11 yıl sonra tekrar Meclis’teyim ana muhalefet partisi CHP’den Konya Milletvekili olarak Meclis çalışmalarına tekrar başlayacağız.  Aradan geçen 11 yıl beni siyasetten koparmadı. Sürekli siyasetin içerisinde oldum, siyaseti izledim ve yorumladım, değerlendirdim. TV’lerde, gazetelerde siyasi konular üzerinde değerlendirmeler yaptım. Hayatımda bir şeyin değiştiğini hissetmiyorum, kaldığım yerden devam ediyor gibi.

“Şu andaki rejim 90’yıllardaki rejim de değil, 2000'li yıllardaki bugüne kadarki rejim de değil”

-(Seçim bitti ancak partilerde sancılar dikkat çekiyor...) 2000'li yıllardaki Meclis yapısı yok. Ama 90’li yıllara baktığımızda biraz benziyor diyebiliriz. Ama şu andaki rejim 90’yıllardaki rejim de değil, 2 binli yıllardaki bugüne kadarki rejim de değil, çünkü artık hükümet parlamentonun içinden çıkmıyor. Parlamentonun eskisi gibi hükümete güvenoyu, güvensizlik oyu vermesi gibi, bir bakanı düşürmesi gibi bir şey yok. Cumhurbaşkanı hükümet kuracak bu hükümet eski hükümet olmayacak dolayısıyla buna artık Bakanlar Kurulu demek de mümkün değil.

“Bakanlar artık bakancık demek daha doğru”

-Bakanlar eski bakanlar olmayacak bunlara bakan demek de doğru değil. Anayasa bakan diyorsa da bunlara bakancık demek daha doğru. Eskiden Bakanlar Kurulu’na ait tüm yetkileri şimdi şimdi Cumhurbaşkanı tek bir imzayla kendisi kullanacak. Böyle bir yapı var. Cumhurbaşkanının hükümeti var. Cumhurbaşkanı tek başına hükümet demek. Parlamento ve hükümet değişik o bakımdan çok özel bir döneme girdik ben bu dönemi artık demokrasi olarak görmüyorum, rejim değişmiştir.

"Türkiye’de bir diktatörlükten söz edebiliriz gelecekte"

-Demokrasi artık yok, erkler ayrılığı diye bir şey yok. Tek kişi yasama, yürütme ve yargıya hakimiyet sağlayabilecek özelliklere sahip. Hatta onun dışında basın, sivil toplum,  piyasa her tarafa hakim tek adam rejimini geçilmiş vaziyetti.  Yani bu rejimi Ortadoğu rejimleri ile kıyaslayabiliriz. İslam  Konferansı Teşkilatı’na üye 57 ülke içinde demokrasi geleneği olan ağır aksak bir demokrasisi bulunan tek ülke Türkiye’ydi. Ama maalesef diğer 57 ülkeye benzemiştir ve bu ülkeler içerisinde de parti devletine yaklaşan bir rejim kurmuştur. Bir nevi Baas rejimine dönüşme istidadı var bu yeni rejimin. Tam isim vermek zor ama nereye evrileceğini kestirmek de zor. Elinde gücü toplayanların inisiyatifine göre, rejim çok farklı noktalara evrilebilir. Türkiye’de bir diktatörlükten söz edebiliriz gelecekte. Ya da faşizminde söz edebiliriz ama nasıl bir şekil alacağını şu anda ben de kesin söyleyemiyorum ama artık demokrasiden söz edemeyiz.

"Direnişin tek merkezi parlamento olacaktır”

-Tüm bu olumsuz koşullar içerisinde antidemokratik gelişmelere karşı direnişin tek merkezi  parlamento olacaktır. Bu bakımdan fonksiyonları,  görevleri ve yetkileri elinden alınmış bir parlamento da olsa yüklendiği misyon itibariyle önemli bir direniş merkezi olacaktır diye bakıyorum. Bir taraftan hükümet denetleme, düşürme yetkisi alınan parlamento diğer taraftan yasama  yetkisini de cumhurbaşkanıyla ortaklaşa kullanacak noktaya  gelmiştir: Ama bunula birlikte direnişin merkezi olması nedeniyle başka bir merkezin bulunmayacağı gerçeği karşısında yükleneceği anlam  daha ağır ve güçlü olacaktır diye düşünüyorum.