Gündem

"Cem Yılmaz’ın heykelimi almama sebebi para değildi"

"Elçin Sangu geldiğinde, tablomu evde nereye asacağına bile karar vermişti"

19 Aralık 2017 12:13

Contemporary İstanbul'da iki yıldır eserletiyle yer alan Emre Yusufi, ünlü komedyen Cem Yılmaz’ın satın almak isteyip son anda vazgeçtiği "Herkül" isimli heykelin sanatçısı. Çalışmalarını İtalya’daki atölyelerinde sürdüren Yusufi, ünlü komedyen Yılmaz'ın eserini almaktan son anda vazgeçmesi hakkında, "İstedi ama sorun para değildi. Kendisi eserin fotoğrafını görmüştü. Gerçek boyutlarını öngöremedi haliyle. Aklındaki heykelle yapılan arasında ciddi bir boyut farkı vardı. Geldi, gördü, direkt 'Çok büyükmüş' dedi" diye konuştu.

Hürriyet'ten Tülay Demir'in sorularını yanıtlayan Emre Yusufi'nin açıklaması şöyle:

◊ Son iki yıldır Türkiye’de, özellikle sanat çevrelerinde bir Emre Yusufi rüzgarı esiyor. Önce bulunduğunuz noktadan başlayalım, ardından çocukluğunuza, bu müthiş yeteneğin ilk sinyallerini verdiği yıllara dönelim isterim.

- Çok teşekkür ederim.

◊ Emre Bey, bu kadar başarılı olmanızın, bunca ilgi alakanın sebebi ne sizce?

- Şunu söyleyerek başlamam gerek sanırım, başarı göreceli bir kavram. Şu anki durumu da başarıdan öte popülarite olarak tanımlıyorum. Evet, sanat çevrelerinde en popüler birkaç isimden biriyim.

◊ Başka kimler var örnek verebileceğiniz?

- Mesela aynı zamanda yakın arkadaşım olan Çağatay Odabaş. Popüler ve aynı zamanda işleri de ön planda bir arkadaşımdır. Ali Elmacı keza öyle. Son iki yıldır Contemporary İstanbul’da isimlerimiz biraz daha fazla anıldı sanırım. Sözünü ettiğimiz o popülaritede bunun etkisi vardır muhtemelen.

◊ Neyle fark yarattınız da adınız daha çok anılır oldu?

- Aslında olayı geçen seneden almak lazım. Geçen sene Contemporary İstanbul’da bir Herkül temalı, bir de savaş ve hayvanları konu alan işlerle yer aldım. İki koleksiyonu aynı anda sundum yani. Herkül inanılmaz ilgi gördü. Bildiğimiz tanrı Herkül’ü hayatın içinde; yüzerken, telefonla konuşurken, araba kullanırken, kaykaya binerken görme fikri orijinaldi çünkü. Çok ilginç geldi insanlara, ciddi bir etki yarattı.

◊ Ya bu sene?

- Bu sene de yakaladığım ve çok severek uyguladığım o fikri devam ettirmek istedim. Ama insan kendini tekrar etmemeli elbette. Buna daha ne ekleyebilirim, daha nasıl ileri götürebilirim diye düşünürken, geçen yıl heykel formunda resmettiğim Herkül’ün bu kez heykelini yapmaya karar verdim.

◊ Geçen sene heykeli yok muydu?

- Yoktu. Herkül’ün heykelini daha sonra yaptım.

◊ Altın eldivenli...

- Evet, işte o... Altın boks eldivenli Herkül heykelim de çok büyük ilgi gördü. Hem fikir ilginçti hem de ses getirecek boyutlarda bir uygulamaydı.

◊ Cem Yılmaz o heykeli almak istemiş de çok pahalı bulduğu için vazgeçmiş. Öyle haberler çıktı. Aslı var mıdır söylentilerin?

- Hayır, hiç öyle bir şey olmadı. Yeri gelmişken hazır, düzeltmek isterim o yanlışlığı.

◊ Almak istemedi mi yani?

- İstedi ama sorun para değildi. Cem abiyle zaten güzel bir diyaloğum var. Kendisi daha önce benden bir eser almıştı ve o da boks konulu bir resimdi. Yine boksla alakalı bir iş yapınca, gösterdiğim ilk isimlerden biri o oldu. Çok da beğendi, ilgilendi.

◊ E sorun neydi?

- Kendisi eserin fotoğrafını görmüştü. Gerçek boyutlarını öngöremedi haliyle. Aklındaki heykelle yapılan arasında ciddi bir boyut farkı vardı. Geldi, gördü, direkt “Çok büyükmüş” dedi.

◊ Neydi büyüklüğü heykelin?

- 140 santim boyunda bir tors o. Yani sadece belden yukarısı... Bacaklarını da ekleseydim boyu 2 metre 75 santimi bulurdu. Eminim koyacak mekanı olsaydı mutlaka değerlendirirdi.

"Herkül'ün Türkiye'de alıcı bulamamasına üzüldüm"

◊ Sonra ne oldu o heykel?

- Satıldı. Çok da çabuk satıldı üstelik. Bunda galerimin payı büyük. Yabancı bir galeriyle çalışıyorum. Beyrut, New York ve Paris’te bulunuyor.

◊ Kim aldı peki?

- Kuveyt’ten bir aile... Bir başka edisyonunu da adını bize bile zikretmeyen çok önemli Belçikalı bir koleksiyoner aldı. İki edisyon yapmıştık zaten. Biri Belçika, Biri Kuveyt’e gitti. Türkiye’de alan olmadı.

◊ Türklere satılmadığına üzülmediniz mi?

- Çok üzüldüm hem de... Çünkü ben bu heykelleri yurtdışında çalışıyorum. Tamamladıktan sonra Türkiye’ye getirmiştim. Burada kalmasını da isterdim açıkçası. Ama kısmet değilmiş.

◊ Yurtdışında sanatın ve sanatçıların kıymeti daha mı çok biliniyor dersiniz?

- Öyle olduğunu düşünmüyorum. Durum şu... Contemporary İstanbul uluslararası bir alan ve siz uluslararası bir alanda, uluslararası bir galeriyle çalışıyorsunuz. Bunun da uluslararası bir fiyatı oluyor. Euro ile yapıldığı için bu işler, yurtdışındaki fiyat politikası burayı her zaman tutmayabiliyor.

◊ Çok mu pahalı geliyor diyorsunuz?

- Ama şöyle de bir şey var, bu işleri yaparken harcadığımız hem ciddi bir emek hem de maliyet söz konusu. Bir önceki soruya dönecek olursam... Konunun kıymet bilip bilmemekle ilgisi yok. Contemporary İstanbul’a çok kıymet bilen insanlar geldi ve almak da istediler ama o fiyat, maliyetler falan... Pek tutturamadık işte.

◊ Cem Yılmaz’da da asıl sorun o olmasın...

- Yok yok... Cem abi yeri olsa kesin alırdı. Onun parayla ilgili bir durumu olduğunu hiç sanmıyorum.

"Heykellerimi İtalya'daki atölyelerimde yapıyorum"

◊ Bu arada heykelleri yurtdışında yaptığınızı söylediniz az önce. Sizin stüdyonuz nerede?

- İtalya’da. Biri Bologna’da, biri de Floransa’da... İki farklı stüdyoda iki farklı teknikle çalışıyorum.

◊ Neden İtalya?

- Ana temam anatomiydi. Hedefimgerçek bir Rönesans anatomisi yapmaktı. Gerçek bir Rönesans anatomisi dediğiniz zaman da akıl biraz İtalya’ya gidiyor haliyle.

◊ Nasıl bir süreçti?

- Oradaki üstatlarla istişareler yaptım, oradaki insanlarla güzel bir ekip kurdum. Ben projelerimi ortaya koydum, akabinde kurduğumuz ekiple beraber bu işleri hayata geçirdik. Bunlar tek başına olacak işler değil ki... Ekibe ihtiyacınız var. Şimdi oradaki ekiple çok sağlıklı bir şekilde ilerliyoruz. Seneye Contemporary İstanbul’a yine birkaç iş getireceğim mesela...

◊ Şu anki hedef ne?

- 2018’in hedefi, işlerimi uluslararası platformlarda sanatseverlere gösterebilmek. Paris’te, Beyrut’ta ve New York’ta kişisel sergiler planlıyorum. Zaten daha önce New York’ta bir kişisel sergi açmıştım da... Tekrarını yapacağım. Aynı zamanda dünyanın dört bir yanında düzenlenen uluslararası sanat fuarlarına katılmak var hedeflerim arasında... 

"Bu işte başarılı olmak için orijinal fikirler üretmek şart"

◊ Mimar Sinan’da okuyan birkaç öğrenciyle görüştüm geçenlerde... Onların da hedefleri çok büyük. Bu yolları önceden yürümüş, yol almış biri olarak, o gençlere ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz?

- Öncelikle aslolan şey orijinal fikir... Fikirden sonra uygulama geliyor. İyi bir fikriniz vardır ama onu çok iyi uygulayamayabilirsiniz. Ya da tam tersi, uygulama iyi ama fikirde sorun var... İkisi de olmaz. Bunu akıllarından çıkarmamalılar.

◊ Ya teknik?

- Olmazsa olmaz. Uygulama beraberinde tekniği gerektirir. O uygulama için gereken en uygun tekniği bulmanız, onu en iyi şekilde sunmanız gerekir. Tüm bunlar bir araya gelirse elinizde bir eser olmuş olur. Yurtdışında sanatla ilgilenen çok fazla koleksiyoner ve galeri var. Ve emin olun ki bu insanlar karşılarına iyi bir fikir geldiği zaman kesinlikle değerlendiriyorlar.

◊ Türkiye’de sanata hak ettiği değerin verildiğini düşünüyor musunuz?

- Açıkçası... Bir saniye, yanlış bir şey de söylemek istemiyorum (gülüyor). Bence o değer veriliyor ama sanırım değerin neresinden baktığımızla alakalı bir problem var.

◊ Ama bir dönüşüm söz konusu. Sanata ilgi de sanata meraklı genç sayısı da giderek artıyor. Contemporary İstanbul gibi etkinliklere gösterilen ilgiye dayanarak söylüyorum tabii bunu...

- Ülkenin ne yapabileceğiyle alakalı açıkçası çok fazla fikir yürütmüyorum. Kişisel anlamda neler yapılabileceğiyle ilgili olaraksa şunları söyleyebilirim. Artık internet dediğimiz devasa dünya öyle bir hale geldi ki, siz saniyeler içinde portfolyonuzu ve yaptığınız işleri milyonlarca insana gösterebiliyorsunuz. İnterneti, sosyal mecraları iyi kullanmak gerek. Ben öyle yapıyorum.

◊ Sanat sevgisi nasıl aşılanır çocuklara, gençlere? Var mıdır bunun bir formülü?

- Bu da çok kişisel bir yorum olacak ama, benim yaklaşımım şu... Ben insanları gülümsetmeyi tercih ediyorum. Tabii ki düşündürüyorum bir yandan da ama yapı itibariyle çok drama içeren şeyler resmetmem. Dediğim gibi bu kendi tercihim. Faydasını görüyorum.

◊ Nasıl?

- Her yaştan insana hitap edebiliyorum. Bir kere çocukların bir şeyi seviyor olması demek, ailelerinin de sevmesi demek. Bu çok önemli.

"Bazılarını sadece işiyle hatırlıyorumi, ismiyle değil"

◊ Eserleriniz ortalama kaç lira ya da euro’ya satılıyor?

- (Gülüyor)...

◊ Türkiye’de sanattan para kazanılmaz algısı var ya, biraz da o tezi çürütmek adına soruyorum aslında bunu.

- Anladım. Sanattan çok iyi paralar kazanan sanatçılar tabii ki var. Hayatını sanat yaparak kazanmayı tercih edenlerin sayısı tüm dünyada çok fazla.

◊ Türkiye’de beğendiğiniz, bu işin hakkını veriyor dediğiniz sanatçılar hangileri?

- Çağatay Odabaş, Gazi Sansoy. Ama işi ön planda olup adını bilmediğim de çok sanatçı var.

◊ Ya ismi olup işini beğenmediklerin?

- Onları da işiyle hatırlıyorum, ismiyle değil (gülüyor).

"Elçin Sangu geldiğinde, tablomu evde nereye asacağına bile karar vermişti"

◊ Elçin Sangu’yu sizin daha doğrusu sanatınızın hayranlarından ve en değer verdiğiniz tablolarınızdan birini Türkiye’de ilk alanlardan biri olarak biliyoruz. Nasıl kesişti yollarınız? O tabloyu almadan önce tanışıyor muydunuz?

- İlk katıldığım Contemporary İstanbul’da yer alan en hit işlerimden birini aldı. Kollarını açmış yüzen Herkül tablosu. Belli ki gelip görmüş ama benim haberim yoktu bundan. Hatta satın almaya geldiklerinde, evlerinde bunu nereye asacaklarını planlamışlardı bile. Öncesinden tanışmıyorduk.

◊ Sanattan anlıyorlar yani.

- Benim eserimi alması çok da sanattan anladıkları anlamına gelmez ama çok güzel bir koleksiyonları olduğunu biliyorum. Çok iyi işler topluyorlar gerçekten. Onların koleksiyonlarında yer almak çok güzel oldu.

◊ Türkiye’de sizin eserlerinizi alan hangi ünlüler var?

- Elçin Sangu, Cem Yılmaz, Ozan Güven... Başka gelmiyor şu an aklıma...

◊ Türkiye’de kişisel sergi açmayı düşünmüyor musunuz?

- Çok istiyorum ama ne zaman olur bilmiyorum. Bu işlerde hazırlık aşaması çok önemli. Hele de konu heykelse. Bir işi çıkarmanız nereden baksanız üç ayımızı alıyor.

◊ Ben sizi Türkiye’yi yurtdışında temsil eden sanatçı olarak görüyorum.

- Teşekkürler... Alacağım o misyonu yakında herhalde.

"Matematiğim çok kötüydü derste bile resim çizerdim"

◊ İlkokul döneminde yapmaktan en çok hoşlandığınız şey neydi?

- Resim... Her dönemde en sevdiğim şey resim yapmak oldu. Benim bütün defterlerimin arkası çizimlerle doludur. Derslerde bile durmadan çizerdim. Bu arada matematiğim çok kötüydü (gülüyor).

◊ Bu yetenek nasıl oldu da keşfedildi ve bu noktalara kadar geldi?

- Annem sayesinde... Annem bu işin arkasındaki kişidir. Kendisi uluslararası bir küratör. Uzun yıllardır da sanatın içinde.

◊ Hayata direkt sanatçı olarak atıldınız o halde...

- Hayır, uzun yıllar reklam dünyasının içinde bir tasarımcı olarak yer aldım. Ama tabii kökenim, eğitimim güzel sanatlar üzerine olduğu için bir tarafım hep sanatla bağlantılıydı.

◊ Anneniz hangi noktada devreye girdi de sizi yönlendirdi?

- Dediğim gibi bir yanınız hep sanatla bağlantılı olunca, sürekli kağıda karalamalar yapıp duruyorsunuz. Sonuçta annem vardı yanımda. “Sen buna devam etsene, bu yönde ilerlesene” dedi. Dedi, dedi, dedi ve...

◊ Ve?

- O yönde ilerledim, bir şeyler ürettim. Annem de koleksiyonlarımı uluslararası ortamlarda sergiledi.

◊ Hangi okula gitmiştiniz?

- Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunuyum. Ama öncesinde Floransa’da sanat eğitimi aldım. Sonrasında da Yeditepe Üniversitesi’nde yüksek lisansımı yaptım. Hep sanat ve grafik üzerineydi eğitimim yani...

◊ Resim mi heykel mi desem?

- Heykel çok heyecan verici bir şeymiş.

"Bir grupta klavye çalıyorum"

◊ Siz sanata doymamışsınız, resim ve müzikle yetinmemişsiniz. Bir de müzisyen yanınız var. Albüm bile yaptınız.

- Var evet (gülüyor). Albüm çıktı ama öyle söyleyince de solo albüm sanılmasın, çok sevdiğim insanların yer aldığı bir müzik grubunda klavye çalıyorum. Grubumuzun adı Zeytin. “Merhaba Ben İnsan” diye bir albüm çıkardık. Keyifli bir proje.

◊ Klavye çalmaya ne zaman başladınız?

- Çok küçükken. Bir orgum vardı, bıd bıd basarken bir bakmışım klavye çalıyorum (gülüyor). Bu arada benim rahmetli babam da yan flüt çalıyordu. Hatta o da benim okulumdan mezun olmuş. Önemli de bir reklamcıydı zamanında. Yani hem anne hem baba anlamında bir genetik geçiş durumu söz konusu. Ama onlara nereden geçmiş bilemeyiz işte. Yine de şu kesin, her insan yaratıcıdır. Yüzde 100. Bu yaratıcılık farklı şekillerde ortaya çıkar sadece... Kimi görsel olarak yansıtır, kimi fikir olarak...

◊ Az önce matematik konusunda başarısız olduğunuzu söylediniz...

- Ben lisenin en başarısız öğrencisiydim zaten.

◊ Neye göre başarı işte, onu söylemek istiyorum... Dünyaca ünlü bir ressam ve heykeltıraş olma yolundasınız şimdi.

- Umarım olacağım.