Gündem

"Birçok mahkûm, şikâyetlerini Demirtaş'a mektupla anlatıyor"

HDP'li Dirayet Taşdemir: Mektuplarda hasta tutsaklar hem yaşadıkları hak ihlallerini hem cezaevi koşullarını hem de sağlık durumlarını çokça ifade ediyorlar

16 Şubat 2017 17:59

Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde kalan mahkûmların fiziki koşullar gibi yaşadıkları ihlalleri Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a ilettikleri ortaya çıktı. Her biriyle tek tek ilgilenen Demirtaş’ın bu şikâyetlerden HDP grubundaki milletvekillerini gönderdiği mektuplarla bilgilendirdiği ve yapılması gerekenler hakkında yol gösterdiği belirtildi. HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir, Demirtaş’ın en son Tarsus C Tipi Cezaevi'nde 106 kişinin kaldığı koğuştan yapılan ‘böceklerle dola’ şikâyetinin de yer aldığı  Söke T Tipi, Tokat Cezaevi hakkındaki bir mektubuyla bilgilendirildiklerini söyledi. Demirtaş, HDP’li milletvekillerine gönderdiği mektubunda, mahkûmların şikâyetleri için TBMM insan Hakları Komisyonu, Cezaevleri Genel Müdürlüğü gibi yolların kullanılarak çözüm aranmasını istiyor.

Taşdemir,  Meclis’te anlattı

HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir, eş başkan Selahattin Demirtaş’la ilgili ayrıntıları TBMM Genel Kurulu’nun dünkü oturumunda anlattı. “Özellikle cezaevinde Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş'a bu konuda yoğunca mektuplar gittiğini biliyoruz” diyen Taşdemir, “Bu mektuplarda hasta tutsaklar hem yaşadıkları hak ihlallerini hem cezaevi koşullarını hem de sağlık durumlarını çokça ifade ediyorlar. Biz de eş başkanımızın da bizi bilgilendirmesiyle açıkçası bu konulardan haberdar oluyoruz” dedi.

Dirayet TaşdemirT24’e bilgi veren Taşdemir, Demirtaş’ın kendisine gelen ve ihlalleri içeren mektupları kendilerine gönderdiğini, böylelikle  cezaevinde olup bitenlerden genel başkan yoluyla bilgilendiklerini söyledi.

Taşdemir’in genel kurulun dünkü oturumundaki tutanaklara yansıyan konuşması ise şöyle:

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Hükûmetin, insanların canlarını nasıl siyasi hesaplara takas ettiğinin kanıtı olan bir alandan, hasta tutsaklar konusundan bahsetmek üzere söz almış bulunmaktayım.

Bugün, ülkede, Hükûmetin insan hakları politikasının düzeyini hasta tutsaklara yapılan muameleye bakarak anlayabilirsiniz. Hasta tutsaklara tanınan haklar, siyasi iktidarların bir insanın hayatı konusunda karar verici hâle gelmesinin önüne geçmek için vardır. Devletlerin, cezaevlerinde sağlıklı yaşam koşullarını oluşturmak ve hastalandıklarında bakımlarını gerçekleştirmekle yükümlü olduğu kabul edilir; aksi takdirde, tutukluluk idamdan daha büyük bir cezaya dönüşür ama Adalet Bakanlığı, bugün, enerjisini bu hak ihlallerinin önlenmesine değil, cezaevi ve tutsak sayısının artırılmasına vermiş görünüyor. Bakanlık 200 kadar yeni hapishane açacağını, tutsak mevcudunu artıracağını duyuruyor. AKP döneminde suçlunun tespitinin iyi yapıldığı söylenerek cezaevi nüfusunun 7 kat artış göstermiş olmasıyla övünülüyor. Bu nasıl bir Adalet Bakanlığı ki, tutuklu ve hükümlü sayısının daha etkili bir adalet sistemiyle azaltılmasını değil, hapishane ve tutukluluk sayısının artırılmasını hedefliyor, bununla da övünüyor?

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Müdürü, komisyonda "Kendimize hedef olarak Avrupa standartlarını hedef almıyoruz, insanımıza uygun standartları hedef alıyoruz." diyor. Avrupa DKonseyinin 56 ülke üzerinde yaptığı incelemede, 2012-2013 yılında 31 ülkede tutsak sayısında düşüş varken bizde 2 kat artış var. Keşke Avrupa standartlarını hedef alsaydınız da biz de bugün, burada, tutuklu sayısının artmasıyla değil, düşmesiyle övünen yetkilileri dinleyebilseydik.

CİSST tarafından yapılan genel hesaplamaya göre 180 bin tutsağın yaklaşık 60 bini hasta. İHD tarafından güncel olarak tutulan verilerde 905 hastanın bilgileri var. İHD ve Adalet Bakanlığı, ağır hasta olanların ise 300-400 arasında olduğunu söylüyor. Net bir rakama ulaşamıyoruz çünkü Tabipler Birliği gibi meslek kuruluşlarının buralarda izleme yapmasına izin verilmiyor. İnsan Hakları Derneğiyle ilgili olarak, Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu Başkanı "Bütün kurumlarla görüşeceğiz, bizim hiçbir kuruma ön yargımız yok." dediği hâlde İHD gibi bu alandaki yetkin kurumlar dışlanıyor, hasta tutsaklarla dayanışma çalışmaları yürüten TUHAD-FED'in kapısı kırılarak baskın yapılıyor.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneğine mektup yazarak başvuran, Kürkçüler F tipi cezaevi kurumunda tutulan Şiyar Sav, on aydır bağırsakları dışarıda yaşıyor. Uluslararası Af Örgütü, Bakırköy Cezaevinde tutuklu Sibel Çapraz'ın acilen ameliyat olması gerektiğini duyuruyor. Gebze Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda iki yıldır kanser hastalıklarıyla boğuşan Havva Ak'ın durumu iyice ağırlaştı. Hükûmet, toplum için tehlike teşkil ettiği iddiasıyla bu hasta tutsakları cezaevlerinde, üstelik sağlığa erişimlerini de engelleyerek tutmaya devam ediyor. Bir yıldır somut olarak neyle suçlandığı hâlâ belli olmayanlar, iddianameleri bile hâlâ hazırlanmamış tutsaklar mı toplum için tehlike arz ediyor? Bu kişilerin bağırsakları dışarıda yaşamaya zorlanması mı onları toplum için tehlikesizleştiriyor? Bir tutsak, ağrılarının daha az olması için gözünü üst kapağından aşağıya doğru yara bandıyla gergin, kapalı tutarak çözüm geliştirmeye çalıştığını anlatıyor. Böyle mi önlüyorsunuz tehlikeyi? Hadi cezaevinde tutmaya devam ediyorsunuz, peki cezaevinde sağlık haklarına erişimlerini neden engelliyorsunuz? Hükûmetin, bu hasta tutsakları toplum için tehlikeli oldukları iddiasıyla cezaevlerinde tutması, insaniyet için, insan hakları için tehlike arz etmektedir.

Hasta tutsaklardan zaten politik bir kurum olduğu bilinen Adli Tıptan rapor istenmesinin bile kabul edilebilir bir yanı yokken, Hükûmet bir de bunun üstüne Emniyetten görüş alınmasını getirdi. Zaten artık çoğu kamu kurumu ve kamu görevlisi yaratılan ihbarcı iklim nedeniyle, FETÖ'cü ilan edilme korkusuyla Emniyet gibi çalışıyor. Hasta tutsakların canları da bu kurumlara emanet ediliyor. Daha önceden çeşitli yollarla dile getirdiğimiz Celal Şeker'in yüzde 97 oranında hasta olduğunu ortaya koyan raporun Adli Tıp Kurumunca onaylanmaması bile başlı başına sağlığın ne denli siyasallaştırılmış olduğunun da kanıtıdır.

Konuşmamı, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği tarafından hazırlanan, "Hasta Mahpusların Yakınları Anlatıyor" adlı videoda yer alan bir tanıklıkla bitirmek istiyorum. Bir tutsak annesi diyor ki: "Evladım çok güzel şarkı söylerdi, sesi güzeldi. On iki yıldır hapiste, gırtlak kanseri oldu, şimdi sesini duymak için yanına kadar eğiliyorum. Aylardır Adli Tıp Kurumunda sıranın kendisine gelmesine bekliyor." şeklinde beyanlarda bulunuyor.

Buna benzer örnekler açıkçası çokça sayabiliriz ama bir kez daha şunu da ifade etmek isterim ki KHK'larla özellikle cezaevi kurumlarıyla ilgili alanlarda çalışan sivil toplum örgütlerine yönelik baskılar ve sivil toplum örgütlerinin kapılarına vurulan kilitlerden dekaynaklı bugün bu alanı inceleyen herhangi bir kurum maalesef yok. Dolayısıyla, hasta tutsaklar kendilerine bu sorunlarını ifade edebilecekleri, haklarını koruyabilecek herhangi bir muhatap bulmada da sorun yaşıyorlar.

Şu örnekle açıkçası konuşmamı bitirmek istiyorum: Özellikle Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş'a bu konuda yoğunca mektuplar gittiğini biliyoruz.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Özellikle cezaevinde Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş'a bu konuda yoğunca mektuplar gittiğini biliyoruz. Bu mektuplarda hasta tutsaklar hem yaşadıkları hak ihlallerini hem cezaevi koşullarını hem de sağlık durumlarını çokça ifade ediyorlar. Biz de Eş Başkanımızın da bizi bilgilendirmesiyle açıkçası bu konulardan haberdar oluyoruz.

Onun için de bu Hükûmetin bir kez daha şapkasını önüne koyup bu konuyla ilgili düşünmesini ve gerçekten adil, eşit bir politika geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum ve tekrardan sizleri saygıyla selamlıyorum.