Medya

Berberoğlu'ndan mektup: Umarım biz dışarıda kalanlar da sizin kadar inatla tutabiliriz Cumhuriyet nöbetini...

"Uydurma örneklerle canla başla çalışmak fazla mesai yanı sıra ahlaki düşkünlük gerektiriyor"

25 Aralık 2016 17:09

Emekli gazeteci CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyonla tutuklanan 10 yazar ve yönetici hakkında bir yazı kaleme aldı. Berberoğlu, "Sevgili Dostlar, eski mesleki alışkanlıkla önce başlık koyarak başlayalım söze... Peşinen ve açıkça demek lazım ki; “Umarım bizler yani şimdilik dışarıda kalanlar da, siz içeridekiler kadar direnç ve inatla tutabiliriz Cumhuriyet nöbetini...” Çünkü siz içeri düştünüz düşeli sanki gizli bir el şiddetin ve terörün vitesin yükseltti bu ülkede" diye yazdı.

Enis Berberoğlu'nun Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (25 Aralık 2016) nüshasında yayımlanan 'Emekli gazeteciden tutuklu gazetecilere' başlıklı yazısı şöyle:

Sevgili Dostlar, eski mesleki alışkanlıkla önce başlık koyarak başlayalım söze... Peşinen ve açıkça demek lazım ki; “Umarım bizler yani şimdilik dışarıda kalanlar da, siz içeridekiler kadar direnç ve inatla tutabiliriz Cumhuriyet nöbetini...” Çünkü siz içeri düştünüz düşeli sanki gizli bir el şiddetin ve terörün vitesin yükseltti bu ülkede. Terör bombaları, Suriye ve Güneydoğu şehitleri, binlerce kişilik tutuklama listeleri, kayyım ve ihraçlar. Siyaset bizzat iktidar tarafından tatil edildi, acemi ve yağmacı kentsel dönüşüm şantiyesine döndü Türkiye. Tek tip, sıradan, zevksiz ve renksiz beton nizamına uymayan her birey, kurum ve gelenek yok sayılıyor, inat ederse cezası kesiliyor.

Hele medyanın hali hakikaten çok hazin. Her gün veya gece, genelinde AKP’nin, özelinde tek bir kişinin ne kadar haklı olduğunu ve doğru işler yaptığını anlatmak, uydurma örneklerle canla başla kanıtlamaya çalışmak fazla mesai yanı sıra ahlaki düşkünlük gerektiriyor. Ölüme varan ciddi sonuçları, yaşanırken sönen hayatlar olmasa gülüp geçeceğiz aslında. Misal, medyamız günlerce Halep’teki insanlık dramı nedeni ile Rusya’yı suçlayan, protesto eden AKP heyetlerini yazıyor, çiziyor, ekranlara taşıyor.

Ertesi gün devletin bir polisi Rus sefirini vurunca bu kez de bir önceki günü unutup Rus sefaretine taziye verme kuyruğuna giren aynı AKP’lilere alkış tutuyor. Daha zavallı sefirin naaşı suç yerinden kaldırılmadan katilin amaç ve eşkâli medya aracılığıyla ilan ediliyor: “Türkiye-Rusya dostluğunu bozmak isteyen...” Eh peki, Rus temsilciliklerine protesto turları düzenleyen AKP kadroları mı yoksa kastedilen? Yok hayır! Bakıyoruz yakın zamana kadar AKP ile iktidarı paylaşan, devletin taşeron mantığıyla emanet edildiği FETÖ çetesi (ve ABD) şimdilerdeki her felakette olduğu gibi olağan şüpheli. Diyelim ki ve gözüken o ki suikastçı, katil polis o çeteden... Veya Nusracı ya da selefi. Benim açımdan, her seçenek birbirinden beter. Çünkü din devlete sızınca ve dahası seçilmiş kurumlarına egemenlik kurunca nasıl kan döküldüğünün örneği çok. Firavunlardan, Nazi Almanya’sına kadar! Peki, ama tarihte lanetle anılan bu kafaya, devlet adına silah taşıma yetkisi veren, rozet takan, elçiye kıyan mermiyi temin edenlerin hiç mi suçu yok? Daha açıkçası, bu cinayetin fiili katili belli de, siyasi sorumlusu neden saklanıyor? Neden hiç adı anılmıyor, tartışılmıyor? Siyasi sorumlular ortadan kaybolunca meydan Rusya’ya kalıyor. Putin, Türk polisine güvenmediğini Ankara’ya soruşturma heyeti yollayarak dünya âleme ilan ediyor.

***

Bizi yani muhalefeti sorarsanız, böyle yalan ve dolan günlerinde TBMM’de başkanlığa karşı direniyoruz. Partimizin kurduğu Cumhuriyet’e sahip çıkıyoruz. Ayrıntılara girmeyeceğim, zaten lafın tamamı aptala anlatılır misali, başkanlıkla ilgili sadece tek bir ayrıntıya dikkatinizi çekeceğim. AKP ve muhalefetten emekli yeni ortağı MHP arasında başkanlık tartışmaları sırasında kopma tehlikesi tek bir maddede yaşandı:

Başkanın yargılanma koşulları... AKP sadece bu maddede taviz vermedi. Gönüllerindeki başkana her türlü yargı yolunu kapattı. Tarihi bilirsiniz, olayların üzerinden zaman geçince aktarılırken sözcüklerde tasarruf edilir. Koca savaşlar, devrimler, darbeler bazen tek cümleye, olsa olsa paragrafa sığar. Bugünden yarına ne kalır diye düşündüğümde... Tarih bugünleri yazarken muhtemelen yargıdan korkan bir kişinin başkan yapılmak istenildiğini (ve umarım uğradığı hezimeti) tek satırla not edecek... Ama sizin gibi suçsuzların haksız yere yattığı her gün yıllar kadar geniş anlatılacak. Çünkü tarihi her zaman olduğu gibi diktatörlere karşı direnen ve kazananlar yazacak. En kısa süre içinde görüşmek umudu ile sevgi, saygı ve dostlukla.