Gündem

AYM kararına rağmen; Mehmet Altan'ın tahliye talebi bir kez daha reddedildi

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi Mehmet Altan'ın tahliye talebini reddetti

19 Ocak 2018 20:59

Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklanan gazeteci Şahin Alpay ve akademisyen Mehmet Altan ile Cumhuriyet davası kapsamında daha önce tahliye edilen Turhan Günay hakkında verdiği hak ihlali kararının Resmi Gazete'de yayımlandı. Mehmet Altan hakkında Anayasa Mahkemesi'nin 11 Ocak'ta gerekçeli olarak kurumun internet sitesinde açıkladığı kararın henüz Resmi Gazete'de yayımlanmadığını gerekçe göstererek "tutukluluğa devam" kararı veren 26. Ağır Ceza Mahkemesi, bir kez daha tutukluluğa devam kararı verdi. 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nin açıkladığı gerekçeli kararda "AYM'nin kanıtları değerlendirme yetkisi yok" denildi. Mahkemenin kararı oy çokluğu ile aldığı belirtildi. Bir üye "AYM'nin kararlarının uygulanmak zorunda olduğunu belirterek" karara şerh düştü.

Anayasa Mahkemesi'nin Şahin Alpay, Mehmet Altan ve Turhan Günay hakkındaki "tahliye" kararları, 11 Ocak'ta gerekçeli olarak kurumun internet sitesinde açıklanmış; karşı oy yazılarının tamamlanması için Resmi Gazete’de yayımlanmamıştı. Ancak İstanbul'daki ağır ceza mahkemeleri, AYM kararlarını "Resmi Gazete'de yayımlanmadığı" gerekçesiyle uygulamamıştı.

Anayasa Mahkemesi ile ağır ceza mahkemelerinin karşı karşıya gelmesi, kamuoyunda tepkilere yol açmıştı. Söz konusu kriz için, "Türkiye hukuk tarihinde ilk", "Mahkemeler tarafsız davranmıyor" yorumları yapılmıştı. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Anayasa Mahkemesi, yasa ve anayasanın belirlediği sınırları aşıyor" demişti. Başbakan Binali Yıldırım ise, Anayasa Mahkemesi'nin dosyanın içeriğini bilmediğini savunmuştu. 

Anayasa Mahkemesi'nin Mehmet Altan hakkındaki kararının tam metnine ulaşmak için tıklayınız...

 

Anayasa Mahkemesi: Yazı ve konuşma tutuklamaya delil olmaz

Anayasa Mahkemesi'nin Resmi Gazete'nin bugünkü nüshasında yayımlanan ihlal kararlarının gerekçesinde, başvurucuların suç işlediğine dair 'kuvvetli' belirtinin yeterince ortaya konulamadığı belirtildi. Yazılar ve konuşmalar dışında somut olgu ortaya konmadan yapılan tutuklamanın, ifade ve basın özgürlüklerine yönelik caydırıcı bir etki doğurabileceği ifade edildi.

Altan kararında, kamu makamlarının değerlendirmelerinden ve çoğunluğun görüşünden farklı görüşlerin, bu görüşü ifade edenin amacından hareketle bir suça konu edilebilmesi için bu amacın somut olgularla ortaya konulması gerektiği vurgulandı. Gerekçede, buna karşılık başvurucu Altan’ın “Türbülans” başlıklı yazıyı yazarken "FETÖ/PDY"nin amaçları doğrultusunda hareket ettiğine ilişkin kanaat oluşmasını sağlayacak nitelikteki olguların da soruşturma makamlarınca gösterilemediği belirtildi.

TIKLAYIN AYM'nin Mehmet Altan hakkındaki hak ihlali kararının tam metni 

Alpay’a ilişkin kararında ise başvurucunun tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen yazıların “Din Savaşıymış”, “Erdoğan ile Batı Arasında”, “Evet Suç da Ceza da Şahsidir”, “Bu Millet Bidon Kafalı Değildir”, “Çıkar Yol Erdoğan’sız Hükümet” ve “Cumhurbaşkanı Seyirci Kalamaz” başlıklı yazılar olduğu anımsatıldı. Soruşturma makamlarının, suçlamaya konu yazıların "FETÖ/PDY"nin amaçları doğrultusunda yazıldığı iddia edildi ancak bunun somut olgularla açıklandığı vurgulandı.

TIKLAYIN - AYM'nin Şahin Alpay hakkındaki hak ihlali kararının tam metni

Can Dündar  - Erdem Gül kararına da atıfta bulunuldu

Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararında, MİT TIR'ları haberleri nedeniyle "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme", "gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama", "cebir ve şiddet kullanarak T.C Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görebini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" ve "silahlı terör örgütüne üye olmaksızın yardım etme" iddialarıyla tutuklanan ve 92 gün cezaevinde kalan eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül hakkında verilen "hak ihlali" kararına da atıfta bulunuldu. O dönem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Uymuyorum, saygı da duymuyorum", "Yerel mahkeme bu karara direnebilirdi. O zaman AYM’nin kararı boşa çıkacaktı" dediği karar, şu maddelerde anımsatıldı: 

"125. Diğer taraftan halkın özellikle kamuyu ilgilendiren tartışmalara katılımının sağlanması demokratik toplum için vazgeçilmez niteliktedir. Bunun için kamuyu ilgilendiren tartışmalara ilişkin her türlü fikir ve bilginin yayılabilmesi, halkın da bunlara ulaşabilmesi gerekir. Bu bağdamda ifade özgürlüğünün özel bir görünümü olan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumda ayrı bir önemi bulunmaktadır. Zira anılan özgürlük sadece basının fikir ve bilgileri yaymasına değil, halkın bunlara ulaşmasına da imkân sağlar."

"126. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik de demokratik bir toplum düzeninin gereklerindendir. Demokrasinin sağlıklı işleyişi, kamu makamlarının yalnızca yasama ve yargı organları tarafından değil siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve basın gibi demokratik toplumun vazgeçilmez unsurları tarafından da denetlenmesine bağlıdır. Bu bağlamda basın - kamunun “gözetleyicisi” olarak - farklı kaynaklardan bilgi ve fikirleri yayarak şeffaflık ve hesap verilebilirliğinin sağlanmasına da katkıda bulunur. Böylelikle basın özgürlüğü sayesinde farklı kaynaklardan bilgi ve fikirlere ulaşan kamuoyu, kamu gücünü elinde bulunduranların iş ve işlemlerine ilişkin daha sağlıklı kanaat oluşturabilir."

"127. Ölçülülük ilkesi müdahalenin amac ile bu amaca ulaşmak için kullanılan araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin ölçülü olup olmadığının denetiminde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için şeçilen aracın 'elverişli', 'gerekli' ve 'orantılı' olup olmadığı değerlendirilmelidir."

"İfade ve basın özgürlüğü ihlal edildi"

Anayasa Mahkemesi'nin Şahin Alpay ve Mehmet Altan hakkındaki gerekçeli kararlarında şu ortak değerlendirmeler yapıldı:

“Somut olayda ‘suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin suça konu edilen yazıların içeriğinden bağımsız olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yanında ifade ve basın özgürlüklerine yönelik de bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır. Tutuklamanın hukukiliğine ilişkin olarak yukarıda yapılan tespitler dikkate alındığında ve isnat edilen suçlamalara dayanak olarak gösterilen temel olguların başvuruya konu yazılar olduğu gözetildiğinde hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbir, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemez.

"Öte yandan, suça konu yazıların yayımlandığı ve konuşmaların yapıldığı dönemde, kamuoyunun bir kesiminin dile getirdiklerine benzer görüşleri başvurucunun yazılarında ve konuşmalarında ifade etmesi nedeniyle hakkında tutuklama tedbirine başvurularak ifade ve basın özgürlüklerine müdahale edilmesinin hangi ‘zorlayıcı toplumsal ihtiyaç’tan kaynaklandığı ve demokratik toplum düzeninde neden gerekli olduğu somut olayın özelliklerinden ve tutuklama kararının gerekçelerinden anlaşılamamaktadır. Son olarak yazılar ve konuşmalar dışında somut olgu ortaya konulmadan başvurucunun tutuklanmış olmasının ifade ve basın özgürlüklerine yönelik caydırıcı bir etki doğurabileceği de açıktır. Bu itibarla ifade ve basın özgürlüklerinin de ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.”