Gündem

Aydın Engin: Zaman'da yazan bu meslektaşların görüşlerine katılmayabiliriz, ama...

"Bu sorunun cevabını, böyle bir iddianameye dayanarak hüküm kesmek zorunda olan ağır ceza mahkemesi verecek"

18 Eylül 2017 18:00

Aydın Engin*

Bugün 18 Eylül. Ankara, Sincan’da HDP’nin seçilmiş milletvekili ve eş genel başkanı Figen Yüksekdağ bir kez daha mahkeme karşısına çıkıyor. 
Figen Yüksekdağ halen tutuklu. Yargılanacağı iddianame ise son dönemin nice iddianamesini gölgede bırakacak bir “tuhaflık”ta... Milletvekili olan, yani anayasal dokunulmazlık taşıyan, buna rağmen alavere dalavere dokunulmazlığı kaldırılıp tutuklanan Yüksekdağ’ın iddianamesi bir “torba iddianame”. 
Hemen “Torba iddianame de neymiş? Olmaz öyle şey” demeyin. AKP Türkiyesi’nde oluyor öyle “şey”. 
HDP eş genel başkanının Diyarbakır, Ankara, Şanlıurfa, Mersin, Ağrı ve Van’da yaptığı çeşitli konuşmalarda savcı suç unsuru bulmuş. Savcı bu, ararsa neler bulmaz ki? Ancak Meclis kürsüsünde dile getirilenlerin kamuoyu önünde yeniden dillendirilmesinin suç oluşturmayacağına ilişkin dokunulmazlığın temel kuralı savcı(lar)ın umurunda olmamış. Düzenlenen 8 (yazıyla sekiz) ayrı fezleke bir torbaya doldurulmuş, Yargıtay kararı ile Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önüne konmuş. 
Bugün davanın ikinci duruşması yapılacak. Eğer bunca yıllık deneyimlerim beni yanıltmıyorsa duruşma sonunda Figen Yüksekdağı’ın ve “hukuk devleti”nin tutukluluk halinin devamına karar verilecek... 
Son cümlede bir mantık hatası, araya yanlışlıkla sıkışmış birkaç sözcük olduğunu filan düşündünüz mü? 
Hayır, bir yanlışlık yok. Figen Yüksekdağ’la birlikte “hukuk devleti”nin de tutukluluğu devam edecek. Hani anayasada yer alan “hukuk devleti”nin... 
“Eyyy gazeteci, hiç hukuk devleti tutuklanır mı” filan mı dediniz? 
Demeyin. Bundan âlâ kanıt mı olur? 
Tutuklanmış işte...

***

Bugün 18 Eylül. 
İstanbul’da Zaman gazetesi yazarları 13 ay 22 gün sonra ilk kez yargıç karşısına çıkacaklar. 
Kalabalık bir “sanık” listesi var. Çoğunu tanımıyorum. Kimilerini yazılarından tanıyorum ama bir yerlerde karşılaşmışlığım bile yok. Kimilerini ise tanıyorum. 
Tanıdığım meslektaşları yazayım: Şahin Alpay, Ahmet Turan Alkan, Mümtaz’er Türköne, Ali Bulaç, Lale Sarıibrahimoğlu (Kemal), Nuriye Akman (Ural), Orhan Kemal Cengiz, İhsan Dağı... 
Uzuuuun iddianameyi uzun uzun okudum. Şöyle bir cümleye gelince “Artık okumaktan vazgeçsem mi acep” diye düşündüm. Sonra dişimi sıktım ve devam ettim. 
O cümle şöyle: 
“...Görünürde suç unsuruna rastlanılmayan yazılarında dahi basın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını aşarak devlet yetkililerinin ve kurumlarının haklarını ihlal niteliğinde ifadeler kullandıkları ya da ön hazırlık niteliğinde yazılar yazdıkları...” 
Vay be!... 
2017 Türkiyesi’nde AKP yargısı “Görünürde suç unsuruna ratstlanmayan yazılar”ı iddianameye koymuş, bu meslektaşlar hakkında üç kez müebbet ve 15 yıl hapis istiyor. 
Oflaya puflaya da olsa iddianameyi bitirdikten sonra bir de Şahin Alpay’ın bana ulaştırılan savunma taslağını okumaya başladım. 
Ey okur, Cemaat’ın amiral gemisi Zaman gazetesinde yazan bu meslektaşların görüşlerine katılmayabiliriz. Hiç katılmayabiliriz. Nefret bile edenlerimiz vardır. Ama onların sadece yazıları yüzünden üç kez müebbet, 15 yıl hapis cezası istemiyle 14 aydır Silivri mapusdamında tutulmaları haklı ve hukuka ve vicdana ve adalete uygun bulunabilir mi? 
Siyasette şiddet kullanımının en üst mertebesi demek olan bir darbe’ye katıldıkları, çanak tuttukları, desteklediklerine ilişkin tek satır göstermeden, “Görünürde suç unsuruna rastlanmayan yazılar” diye başlayan bir cümle kurulabilir mi? 
Bu sorunun cevabını, bugün mahkeme karşısında yazılarından örnekler vererek kendilerini savunmaya çalışan meslektaşlarım değil, böyle bir iddianameye dayanarak hüküm kesmek zorunda olan ağır ceza mahkemesi verecek. 
Bakalım ne cevap verecek?


* Bu yazı Cumhuriyet'