Politika

Avukat Şahin: Cinsel istismarın görünür olması, medyanın yürüttüğü farkındalıktan kaynaklanıyor

"Bir diğer problem özellikle devlet koruması altında olan çocukların yerleştirildiği apartman dairelerinde neler olduğunu bilemememiz"

04 Eylül 2017 18:46

Ankara Barosu Merkezi Çocuk Hakları Merkezi Üyesi avukat Emrah Şahin, çocuğa istismar vakalarının bu kadar görünür olmasının vaka sayısındaki artışın dışında en büyük sebeplerinden birinin sivil toplum, hukukçular ve medyanın bu konuda yürüttüğü farkındalıktan kaynaklandığını söyledi. Adliyeye intikal eden başvuru sayısının gerçek sayının çok altında olduğuna dikkat çeken Şahin’in, Adalet Bakanlığı’nın 2005-2015 istatistiklerine dayanarak verdiği bilgiye göre, 2005 yılında çocuğun cinsel istismarı açısında açılan dava sayısı 5.730, bu davaların 4.126’sı mahkumiyet ile sonuçlandı. 2015 yılında açılan dava sayısının 16.957, mahkumiyet sayısı ise 13.968. 2005 ile 2015 arasında  çocuğun cinsel istismarı davalarının iki kattan fazla bir artış olduğu görülüyor.

Ankara Barosu Merkezi Çocuk Hakları Merkezi Üyesi avukat Emrah ŞahinAnkara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Üyesi avukat Emrah Şahin’in T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

“ Çocuğa istismar da farkındalık arttı”

Hemen hemen her gün bir çocuğa karşı cinsel istismar vakasının haberini alıyoruz. Cinsel istismar vakalarında artışı mı gösteriyor bu?

Çocuğa karşı cinsel istismar vakalarının bu kadar görünür olmasının sebebi sadece bu vakalardaki artış değil. Böyle söylersek eksik olur. Bu sayıları sadece adli ve idari kurumlara bildirilen vakalardan öğrenebiliyoruz. Adli ve idari makamlara çocuğun cinsel istismarı için yapılan başvurular artıyor bu artış da doğal olarak vaka sayısının arttığını düşündürüyor. Ancak bu artışın altında yatan en büyük sebeplerden bir tanesi Sivil Toplum, hukukçular ve medyanın bu konuda ciddi bir farkındalık mücadelesi yürütmesi. Kamu kurumlarının da belli bir noktaya kadar farkındalık yaratmada payları var.

“Adliyeye intikal eden başvuru sayısı gerçek sayının çok altında”

Bir derste öğretmen cinsel istismar konusunda çocukları bilgilendirirken çocuklar “bu benim de başıma geldi” diyerek öğretmenlerine veya ailelerine bu konuyu açabiliyorlar. Başlarına gelen şeyin cinsel istismar olduğunu, kötü bir şey olduğunu fark ediyorlar. Ebeveynlerin de bu konuda giderek bilinçlenmesi, çocuklarının bedenlerinde cinsel istismara ilişkin bulguları tespit edebilmesi başvuru sayılarını arttırdı. Ancak biliyoruz ki adliyeye intikal eden başvuru sayısı gerçek sayının çok altında çünkü ülkemizde ailelerin “çocuğu ve aileyi korumak için(!)” suçu örtbas etme eğilimi yüksek, Kamu Kurumlarının da ne yazık ki örtbas etme eğilimi var ancak bu bazı kamu kurumu yöneticilerinin kendi itibarlarını koruma çabasından kaynaklanıyor. Kamu kurumları içerisinde çok idealist, özverili ve donanımlı personeller de var. Onlar sayesinde bazı şeyler doğru gidiyor. Ancak o kadar yıpranmış ve yorgunlar ki bu ne kadar sürer bilemiyorum.

Çocuğun cinsel istismarına ilişkin adli vakalardaki artış rakamları nedir?

Örnek teşkil etmesi bakımında Adalet Bakanlığı’nın 2005-2015 istatistiklerini vermek isterim. 2005 yılında çocuğun cinsel istismarı açısında açılan dava sayısı 5.730 bu davaların 4.126’ sı mahkumiyet ile sonuçlandı. 2015 senesine geldiğimizde açılan dava sayısının 16.957 olduğunu görüyoruz. Mahkumiyet sayısı ise 13.968. 2005 senesinden 2015 senesine çocuğun cinsel istismarı davalarının iki kattan fazla bir artış olduğunu görüyoruz. Ancak bu rakamlar yine de yanıltıcı, nedeni ise bu vakaların ne yazık ki hala çok fazla örtbas edilmesi. Eminim ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın elindeki sayılar daha fazladır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndaki verilerin daha yüksek olabileceğini belirttiniz. Neden böyle bir kanıya vardınız?

Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak birçok STK ve kamu kurumu yöneticileriyle bir araya gelerek ve özellikle kapalı kurumları (çocuk evleri sitesi, çocuk yuvaları) ziyaret ederek alandaki sorunları algılamaya çalışıyoruz. ASPB’ye bağlı çalışan bir yönetici ile yaptığımız toplantıda kendisine, ASPB’ye gelen çocuğun cinsel istismarı vakalarına ilişkin başvuru sayılarının ne olduğunu sorduğumda aldığım yanıt; “bu bilgileri sizinle paylaşamam” idi. Bu yanıtın altında iki şey olabilir. Ya böyle bir istatistik zaten tutulmuyordur. Ya da bu istatistiğin kamuoyunda yaratacağı çalkantıdan çekiniliyordur. Kamuoyunda endişe yaratma ihtimali varsa Adalet Bakanlığı’nın rakamlarından daha fazlası ASPB’de bulunmaktadır. Tabii bu benim çıkarımım. Bizimle herhangi bir istatistik paylaşılamadığı için çıkarım yapmaktan başka da yol yok ne yazık ki.

Aileler neden çocuklarının başına gelen bu vakaları örtbas etmeye çalışıyorlar?

Bu konuda daha sağlıklı yargıda bulunabilmek için Türkiye’deki sosyolojik yapıyı göz önünde tutmak lazım. Bunu en iyi detaya girmeden şu örnekle açıklayabilirim sanırım; aile yoksul ve dar bir çevrede yetişiyor. Kız çocuğu o çevrede başka bir kişinin cinsel istismarına maruz kalmış. Anne bu olayı duyunca önce kimse duymasın istemiş. Bu eylemin ardında, kızının bir başkasıyla birlikte olduğunu biri duyarsa damgalanması ve o dar çevrenin erkeklerinin kızı rahat bırakmamasının yanı sıra, bu tür durumlarda kız çocuğu suçlu görüldüğünden, kızı babanın ve diğer aile büyüklerinin hışmından korumak çabası var.

“Anneler birileri şüphelenir korkusundan kızının başına örtü taktırıyor”

Anne bu nedenle şikayetçi olmak istemiyor çünkü kimse duysun istemiyor ve hatta birileri şüphelenir diye korkusundan kızına baş örtü taktırıyor, bir cemaatin yatılı okuluna gönderiyor. Bu eylem aslında annenin tamamen içgüdüsel davranışı ile ilgili, toplumdaki ahlak anlayışına, ahlaksız olduğu düşünülecek olan kızını dini simgelerle donatarak karşı çıkıyor. Toplumun ön yargılarından arınmak için aynı toplumun başka ön yargılarını kullanıyor. Burada anneyi haklı gördüğümü kesinlikle belirtmiyorum ama pek çok durumda çaresiz görüyorum. Bu çaresizliğin sebebi çocuğu koruyacak mekanizmaların, Devlet politikalarının yetersiz ve zayıf oluşu. Annenin bu eyleminde yine mağdur olan, tecrit edilen o kız çocuğu. Mevcut devlet politikaları da bu konuda örnekteki anneden farksız sonuçlar doğurmuyor.

Devlet politikaları mağdur çocukların daha da mağdur olmasına yol açabiliyor dediniz?

Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nde özellikle kapalı kurumlarda kalan çocuklarla ilgili çalışmalar yürüten çok özverili bir alt grubun parçasıyım. Çalışma grubumuz ile Ankara’da yaptığımız saha çalışmalarında şunlarla karşılaştık. Öncelikle şiddet ve/veya cinsel istismar mağduru çocuklar, bu vaka özellikle ailenin ihmali ve kusurundan kaynaklandıysa aileden alınarak hemen yurda yerleştiriliyor. Devletin bu çocuklara sağladığı sosyal imkanlar gerçekten güzel, bunu söylemeden geçmek istemem. Ancak hali hazırda mağdur olan çocuk evinden alınarak yurda yerleştirildiğinde, bağlandığı ortamdan koparılmış oluyor ve Devlet yurtlarında kalmak zorunda bırakılıyor.

Devlet yurtlarında özellikle 15-18 yaşın bir arada bulunduğu kurumlarda çocuğun akranları çocuğu çok kolay bir şekilde olumsuz etkileyebiliyor ve yanlış eylemler ile kötü alışkanlıklar kazanmasına sebebiyet verebiliyor. Bu da çocuğun başka bir mağduriyetine sebep oluyor. Burada tecrit edilmesi, aile evinden uzaklaştırılması gereken çocuk değil, bu olayın failleridir. Çocuğun ve ebeveynlerin aile evinde güvende hissettiği bir ortamda koruyucu destekleyici tedbirlerle birlikte rehabilite edilmesi daha sağlıklı bir yoldur diye düşünüyorum. Ancak tabii bazı özel vakalar çocuğun aile evinde kalmasını mümkün kılmıyor.

“Bakanlığın avukat sayısı az, adli vaka çok olunca”

Bu konuda anlatılacak ve şahit olduğumuz çok şey var ancak önemli olduğunu düşündüğüm birkaç şeyi özetle belirtmek isterim. Bildiğiniz üzere ASPB çocuğun mağdur olduğu davalara kurumun avukatları aracılığıyla müdahillik ediyor. Ancak ASPB’nin avukat sayısı çok az, adli vaka sayısı da çok fazla olunca avukatların bu davalarda fiziken bulunmaları mümkün olmuyor ve çoğu davada kurum avukatlarının sürekli mazeret dilekçesi sunduğunu görüyoruz. Bu da her ne kadar bu davalara ASPB’yi müdahil oluyormuş gibi gösterse de aslında durum öyle değil. Bunun çözümü için ASPB Baş Hukuk Müşavirliği’ne Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak eleştiri ve bir öneriyle gittik. Umarım kısa zamanda bu konu ile ilgili somut adımlar atılacak.

Bir diğer problem özellikle devlet koruması altında olan çocukların yerleştirildiği apartman dairelerinde neler olduğunu bilemememiz. Merkezimize intikal eden vakalar ve bizzat mağdur çocuk avukatı olarak atandığımız davalarda gözlemliyoruz ki; buralarda cinsel istismar vakaları ve akran zorbalığı oldukça fazla.

“Ne yazık ki çocuklarımız yalnız bırakılıyor”

Bu vakalarda kamu görevlilerinin ihmalleri de var. Ancak çocuk adalet mekanizması içerisindeki hakim, savcı, avukat, kolluk, sosyal hizmet uzmanı gibi unsurların yeterince bilinçli olmaması, kapasite yetersizliği, çocuğun üstün yararını merkeze alan bir Devlet politikasından yoksun oluşumuz gibi faktörler ne yazık ki çocuklarımızı yalnız bırakıyor. Çocuklarımız bizim geleceğimiz diyoruz ya aslında burada yalnız bırakılan Türkiye’nin geleceği, gelecek nesilleri. Bu alanda gece gündüz demeden kamu kurumlarında, STK’larda, Barolarda özveriyle çalışan birçok isimsiz kahraman var. Onların sayesinde bazı şeyler doğru yapılıyor ancak ne yazık ki onlar da yalnız ve yorgun. Bu nedenle geleceğimiz olan çocuklarımıza hep birlikte sahip çıkmalıyız. Bu ülkenin en önemli, en can alıcı gündemi budur.