Dünya

Avrupa basınının gündeminde bugün ne var?

Alman basınında Yunanistan Başbakanı Samaras’ın Almanya ziyareti, İngiliz basınında ise Suriye'nin kimyasal silah tehdidi karşısında atılabilecek adımlar ile ilgili haberler ön plana çıkıyor

24 Ağustos 2012 12:10

Bugünkü Alman basınında, Yunanistan Başbakanı Samaras’ın Almanya ziyareti ve sünnet yasağı konuları ağırlıklı olarak ele alınıyor.

Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ile Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Berlin'deki görüşmesi, Berliner Zeitung gazetesinin yorum sütunlarında şu şekilde değerlendiriliyor:

“Gittikçe daha fazla insan için şu anki krizin sadece Euro ile ilgili olmadığı açık bir hale geliyor. Bu, barış, özgürlük ya da Avrupalıların refahını, kısaca özetlemek gerekirse hayat tarzını da bir hayli ilgilendiriyor. Antonis Samaras'ın Başbakanlık'ta ağırlanması bu hayat tarzının bir parçası. Yardıma ihtiyacı olan komşuya karşı, sivil ve dostane bir tutum. Ayrıca burası Avrupa, insanların birbiri hakkında değil birbiriyle konuştukları bir değerler topluluğu. Merkel, Atina'yı ziyaret ederse işte bu önemli bir işaret olur.“

Mannheimer Morgen gazetesi de Euro krizi kapsamında Alman politikacıların söylemlerini eleştiriyor:

“Özellikle Alman politikacıların, kısmen aptalca açıklamalarıyla spekülatörlere sürekli taze yem vermeleri tabir yerindeyse iğrenç. Almanya Maliye Bakanı, şimdilik faizlerden yılda 12 milyar euro kadar tasarruf ediyor. Hatta piyasalar devlet tahvilleri için para ödüyor. Böylece Almanya Euro Bölgesi’nde krizden en kazançlı çıkan ülke oluyor. Buna karşılık İspanya ve İtalya ise aşırı yüksek, rekor düzeyde faizler ödemek zorunda. Bu sonsuza dek böyle kalamaz. Ancak konuşkan politikacılarımızdan bu konuda neredeyse hiçbir şey duymuyoruz.”

Frankfurter Rundschau gazetesi, Almanya'daki sünnet yasağı tartışmalarına bir an önce çözüm bulunması gerektiğine dikkat çekiyor:

“Kolay bir çözüm yok ancak dinî cemaatlerin ihtiyaçlarına ve Almanların tarihî sorumluluğuna uygun hukukî bir dayanağa acil ihtiyaç var. Bavyera eyaletinde -çocukları sünnet ettiği için- bir doktor tarafından bir haham hakkında savcılığa yapılan suç duyurusu, bağlayıcı düzenlemeler bekletildiğinde neler olabileceğini ortaya koyuyor. Söz konusu doktor çocukları koruma yükümlülüğü duygusuyla bu şikâyette bulunduğunu söylemişti. Meşru bir koruma ihtiyacından bir kovuşturma atmosferi doğarsa bu yıkıcı olur.”

Nürnberger Nachrichten da aynı konuyu ele alıyor:

“Silahlara veda etmenin, daha fazla uzmanlaşmanın ve iyi bir uzlaşmaya gitmenin zamanı geldi. Etik Kurulu'nda belirlenip imzalanan çerçeve, çıkar yol olabilir: Hiç kimse bir temel hakkı bir diğerinin yararına olacak şekilde iğdiş edemez. Bu nedenle, sünnetin mantıklı dayanaklara oturtulması adil olur. Tıbbî açıdan profesyonelce bir uygulama ve çocuklara lokal anestezi yapılması. Dinî tören, Almanya'da şu anda bu şekilde uygulanabilir ve gelecekte de böyle uygulanmak zorunda.” (Deutsche Welle Türkçe)


İngiliz basını


Guardian gazetesi, Ankara'da Türk ve Amerikan subaylarıyla istihbarat yetkililerinin katıldığı toplantıda Suriye'nin kimyasal silah tehdidi karşısında atılabilecek adımların ele alındığını aktarıyor.

Gazeteye göre, Amerikalı kaynaklar, Pentagon'un El Kaide ve Hizbullah gibi grupların eline geçme tehlikesinin belirmesi halinde, kimyasal silah stoklarını güvence altına almak ya da imha etmek üzere özel birlikler sevk etme planları yaptığını söylüyor.

Habere göre toplantıda Amerikan heyetine Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkililerinden Elizabeth Jones başkanlık ederken Türk heyetinde kimler olduğu açıklanmadı. Diplomatlar bu toplantının savaşın sınırları aşması ve Türkiye'yi istikrarsızlaştırmasını önleme amacını taşıdığını söylüyor.

Haberde şöyle deniyor:

“Amerika Birleşik Devletleri, şimdiye kadar Türkiye'nin, rejim karşıtları için Suriye içinde güvenli bölge oluşturulması ya da kuşatma altındaki yerleşim merkezlerine insani yardım koridoru açılması talebine karşı çıktı. Ancak 12 gün önce bu toplantının yapılmasını kabul eden Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, savaşın şiddetlenmesi durumunda bu tür seçenekleri dışlamadığının işaretini verdi.


'Nadir'e tazminat faturası'


Financial Times gazetesi, Asil Nadir'in 10 yıl hapis cezasına çarptırılmasıyla ilgili haberinde bu kararın sadece Kıbrıslı Türk işadamının Kuzey Kıbrıs'taki gösterişli yaşam tarzının değil, yedi ay süren bir dava, siyasi skandallar ve rüşvet iddialarıyla 20 yıllık bir soruşturmanın da sonunu simgelediğini belirtiyor.

Yargıcın hapis kararını açıklarken Nadir’e "Birçok açıdan şirketin başarısı sizin eserinizdi. Ama şirketin parası sizin paranız değildi. Bunu bilmenize rağmen büyük ölçekte hırsızlık yaptınız" dediğini aktaran gazete, işadamının bunları soğukkanlılıkla dinlediğini ve yargıca teşekkür ettiğini aktarıyor.

Financial Times, Londra'daki bir hapishaneye gönderilen ve beş yıl yattıktan sonra serbest kalabileceği belirtilen Nadir'in mal varlığı tespiti için gelecek ay yeniden yargıç karşısına çıkacağını belirtiyor.

Ağır Dolandırıcılıkla Mücadele Dairesi'nin Nadir'e yaklaşık 5 milyon dolarlık mahkeme masraflarını ödettirmek istediği ayrıca batan Polly Peck şirketinin hissedarları için tazminat alma hesapları yaptığı kaydediliyor.

Guardian ise Nadir'in bu paraları ödeyememesi halinde ilave hapis cezası alabileceğini aktarıyor. Gazete, 2 yıl önce İngiltere'ye dönen Asil Nadir'in burada da gösterişli yaşamını sürdürdüğünü Londra'nın lüks bir semtinde aylığı yaklaşık 30 bin dolar olduğu belirtilen bir daire kiraladığını, korumalarla dolaştığını ve karısı Nur Nadir'e burada özel plakalı bir jeep hediye ettiğini belirtiyor. Gazeteye göre aracın plakası AN02NUR ve bunun 'Asil Nadir'den Nur'a sevgiler" anlamına geldiği söyleniyor.


'İngilizcenin anavatanı Anadolu'


Independent gazetesi ise Asil Nadir'e yaklaşık 90 milyon dolarlık bir fatura çıkabileceğini aktarıyor. Gazete başyazısında da Nadir davasının siyasi yansımalarına değiniyor:

“Asil Nadir'in, bir dönem en büyük bağışçısı olduğu Muhafazakâr Parti'nin yeniden iktidara gelmesi nedeniyle İngiltere'ye döndüğü iddia ediliyor. Partiden şimdi Asil Nadir'den aldığı 440 bin sterlini iade etmesi isteniyor. Ama parti bunu reddediyor, paranın Nadir'den değil, Nadir'in yönettiği bir şirketten geldiğini söylüyor. Bu tür çarpıtmalar, hem Muhafazakâr Parti'yi lekeliyor hem de siyasette devlet finansmanının gerekliliğini ortaya koyuyor.”

Financial Times'ta yer alan haberde, dünyada toplam üç milyar kişinin konuştuğu Hint Avrupa dillerinin kökeninin Türkiye olduğu belirtiliyor.

Haberde özetle şöyle deniyor:

Hint-Avrupa dilleri nereden geliyor? 200 yıldır tartışmalı olan bu konudaki yeni bir çalışma, bu dillerin kaynağının Anadolu toprakları olduğu tezini destekliyor. Araştırma bu dillerin 8000-9500 yıl önce tarımın gelişmesiyle birlikte yayıldığına işaret ediyor.

Hint-Avrupa dillerini neredeyse 3 milyar kişi konuşuyor. İngilizce'den Rusça'ya, Avrupa dillerinden Hintçe'ye birçok dil bu grupta yer alıyor. Dünyanın en büyük dil grubunun kaynağı konusunda iki ana tez var.

Litvanya asıllı Amerikalı arkeolog Marija Gimbutas'ın ortaya attığı geleneksel görüşe göre bu diller 6000 yıl önce Hazar Denizi'nin kuzeyindeki steplerden doğdu.

Bu diller, ata binen yarı göçebe Kurganlar aracılığıyla Avrupa'ya ve Yakın Doğu'ya yayıldı.

İngiliz arkeolog Colin Renfrew'ın tezine göre ise bu diller, tarımın genişlemesiyle birlikte Anadolu'dan yayıldı.

Yeni Zelanda'daki Auckland Üniversitesi'nden uzmanların, sonuçlarını bilim dergisi Science'ta yayımladıkları araştırmasında bu iki teori evrim biyolojisindekine benzer bir yöntemle denendi.

Araştırma kapsamında ortak kökeni olan temel sözcükler incelendi. Örneğin Hint Avrupa grubunda yer alan 113 eski ve çağdaş dilde anne sözcüğünün aynı kökten geldiği belirlendi.

Sonra bu sözcüklerden bir soyacağı çıkarıldı. Dillerin bölgeleri ve yaşları Hint Avrupa dillerinin kökeninin Anadolu olduğu senaryosunu destekledi. (BBC Türkçe)