Gündem

Ataol Behramoğlu: İlan edilmemiş bir dikta yönetiminde yaşıyoruz, fakat her kesimde uyanış başladı

"Kalplerimiz Nuriye ve Semih'le çarpıyoruz, doğaldır ki büyük kaygı içindeyiz"

14 Ocak 2018 15:22

Yazar - şair Ataol Behramoğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hâl uygulaması ve kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile ilgili olarak "Dikta yönetiminin kılıflarıdır. Bugün ilan edilmemiş bir dikta yönetiminde yaşıyoruz" görüşünü dile getirdi. Behramoğlu, sözlerine "Fakat son halk oylamasında görüldüğü gibi hemen her kesimde uyanış, kıpırdanış başlamış görünüyor" diye devam etti. 

Birgün'den Derya Aydoğan'a konuşan Ataol Behramoğlu'nun açıklamaları şöyle:

 

 

» Toplumsal içerikli şiirlerinizi bir araya getirdiniz. ‘Ne Çok Hain’ şiirinizle aynı adı taşıyan kitabın içindeki şiirlerin ortak oldukları duygu nedir?

Kitaptaki ilk şiiir ‘Kara Bir Rüzgâr’ 2012 tarihini taşıyor. Bugüne kadar geçen beş yıl içinde bu kitapta yer alanların dışında şiirler de yazdım. Bu kitaptakilerin ortak özelliği ise, bir ikisi dışında, Cumhuriyet gazetesindeki köşemde sanki birer köşe yazısıymış gibi yayımlanmış olmalarıdır. Bu şiirler, alışılageldik köşe yazısının düşüncelerimi ve duygularımı dile getirmeye yetmediği zamanların ürünleridir. Örneğin, omurgasız aydın tipi üzerine çok yazdım. O yazılarımı da elbette önemsiz bulmuyorum. Fakat şiirin başka bir gücü, kalıcı ve sürekli bir etkisi oluyor… Örneğin ‘Ne Çok Hain’in yazıldığı günden bu güne okunup paylaşılmaya devam etmesinde görüldüğü gibi... AKP’nin yönetime geldiği 2002’de yazdığım ‘Sivil Darbe’ adlı yazımdan başlayarak, sonraki yılların ürünü, yönetim karşıtı yazılarımı topladığım ‘Sivil Darbe’ ve ‘Yalancının Ampülü’ adlı kitaplarım nasıl nesir diliyle bu yönetimi eleştirmeyse, ‘Ne Çok Hain’deki şiirler de şiirin çeşitli olanaklarını kullanarak aynı şeyi yapmaktadır. Bu kitap edebiyat tarihimizde bence, sadece toplumcu şiir örnekleri bakımından değil, daha da önemlisi, bu şiirlerin ortaya çıkış ve bir araya geliş özgünlüğüyle de anılacaktır.

» Gittikçe artan baskıya cevap vermenin bir göstergesi midir, bu şiirlerin tekrar yüksek sesle söylenmesi?
Kitapta “‘Kara Bir Rüzgâr’, ‘Yunus Gibi’, ‘Ne Çok Hain’, ‘Kan Dökücülüğün Tarihi Yazıldığında’ gibi ‘yüksek sesli’ şiirlerin yanı sıra ‘Erdem ve Erdemsizlik Üzerine’, ‘Kendime ve Herkese Sorular’ gibi ‘irdeleyici”’diye nitelenebilecek şiirler; ‘Halk Ozanı Gibi’, ‘Hoca ve Despot’ vb mizah-yergi türü şiirler de yer alıyor. Topluca bakıldığında, hepsinde yapılan, despotik bir yönetimin eleştirilmesidir. Bu anlamda da bu şiirler, tıpkı Brecht’in, Nâzım’ın, Fikret’in bu türden şiirleri gibi, bir dönemin eleştirisiyle sınırlı sayılamaz. Yoksa örneğin ‘Yunus Gibi’deki gibi 13. yüzyıl şairiyle, 20. yüzyıl şairinin sesi ve sözü nasıl bir araya gelebilirdi.

» Bugün söylenenin yarın yalanlandığı bir dönemdeyiz. Normalleştirilmeye çalışılan çok fazla normal dışı olay yaşanıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?

Zaten en kötüsü de budur. Despotluğun yalanla örtülmeye çalışılması. Zalimin kendini mazlum gösterme iki yüzlülüğü, arsızlığı. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır diye bir söz vardır, tam olarak bu günleri anlatır. Kitaptaki şiirlerden ‘Erdem ve Erdemsizlik Üzerine’de anlatılan da bu değil mi? Örneğin:

Ahlâk insana özgü bir erdemdi
Şimdi ahlâk öğütlüyor ahlâksız
Katil imdat diye yırtınıyor
Hazine bekçisi olmuş hırsız


dizelerindeki gibi... Böyle bir yönetim yozlaşmasının asıl büyük tehlikesi, bu yozlaşmanın halk kitlelerine de bulaşmasıdır. Despotik yönetimler bunu hep yapar. Aynı şiirden bir dörtlük daha alalım:

Her yandan yalanla kuşatılmışız
Yalan gerçek olmuş hakikat yalan
Yalan akıyor gazetelerden
Televizyon kanallarından
Bir yalan ve ikiyüzlülük çirkefindeyiz. Halk kitleleri de bundan nasibini alıyor ister istemez.

» KHK ile görevinden uzaklaştırılan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın, açlık grevlerine destek olmak için siz de bu greve dahil olmuştunuz. Bir şair olarak OHAL kapsamında alınan sonuçların topluma nasıl etkileri olduğunu gözlemliyorsunuz?

OHAL ve KHK’ler dikta yönetiminin kılıflarıdır. Bugün ilan edilmemiş bir dikta yönetiminde yaşıyoruz. Toplum yalanla, baskıyla ve sadaka ekonomisinin sağladığı hiç bir kurala bağlı olmayan, süreklilik güvencesi bulunmayan, sadaka türlü yardımlarla kandırılmış ve susturulmuş durumda. Fakat son halk oylamasında görüldüğü gibi hemen her kesimde uyanış, kıpırdanış başlamış görünüyor. Baskılara ve yalana el birliğiyle, cesaret ve kararlılıkla karşı çıkılabildiği ölçüde, yine yukarıdaki şiirin son dizesiyle söyleyeyim: Zafer ‘erdemin’ olacaktır. Nuriye ve Semih’e gelince, kalplerimiz onlarla çarpıyor. Ama doğaldır ki büyük kaygı içindeyiz.

» Nasıl karşılaşmalar yaratılmalı bu umutsuzluğun içinden çıkabilmek için? Şiirin bize faydası nasıl ve nerede olacak?

6 Ocak’ta Caddebostan Kültür Merkezi’nin sekiz yüz kişilik salonunu, hıncahınç dolduran (bir o kadarı da ne yazık ki salona giremedi) topluluğun coşkusunu gördünüz. Coşku anlık bir ajitasyon etkeniyle değil de bilgi, bilinç, kararlılık ve cesaret sonucu olarak yaratılmışsa kalıcı ve süreklidir. İnsanlarımıza bilinç, bilgi, cesaret ve kararlılık kazandırmak için her yolu denemeli, her olanağı değerlendirmeliyiz. Şiir, tiyatro, sinema başta olmak üzere bütün sanatların bu alanda yapması gereken çok şey var.