Behice Feride Demir
Yıkık görüntülerin arasında Aşk / Olmayan
Şiir uzun zaman duyumu, duyguyu ve dokunmayı işledi. Şimdilerde buna deklanşör de eklendi. Duyum, duygu, dokunma ve deklanşörün geliştirdiği dünya daha bir ağır. Bu dörtlü arasındaki zaman ve insanın işlevi ise tam bir yetişememe hâli, yine de bu hâl şiiri diğer pek çok sanat dalı içinde daha birikimli kılıyor. Zira bu dört başlıktaki işçilik yaşamın da insanın da seyreltilmesini sağlıyor.
Bu gelişim şiiri edebi sanatın ön cephesine çekerken, şair ve şiiri de kendi özelinde kimlik, kriter, kritik bilgisiyle donatmaktadır.
Öyle ki şairler bu bilgi özerkliğiyle kutsal kitaplarda, savaşlarda, yıkımlarda ve sayısız tarihi olgunun ana maddesi olarak yer aldı. Bu muteber ama esasında muhalif öznellik şair ve şiirin de epistemolojik, estetik yaşını ele veriyor. Yani edindiği güç, eleştirdiği şey, değiştirdiği tüm akımlarıyla insan ve zaman olarak varsıllaşıyor.
Evet şiir insanlığın yakasından insaniyet namına hiç düşmemiş, düşmeyecektir! Vicdanımıza sızmaya da devam edecektir. Ancak bu sızmanın bir diğer adresi var ki, o da aşk ve şiir arasındaki kapışmadır. Aşk ve şiir arasındaki benzerlik ya da ikisinin ödüllendirme, öldürme sentaksını anlamak genelde cevapsız kalıyor. Yine de suskun kalan bu duruma Bejan Matur, “aşk/olmayan"la (Everest Yayınları) katılmış.
"O uzak günde
Uzaklık değişti.
Artık kendimden başlıyorum
Saymaya zamanı.”
Kendinden başlamış saymaya Bejan Matur, “aşk/olmayan”da. Ses, söz ve emeğin hâlleştiği bir kitaptan söz ediyoruz. Bilip duyduğumuz ama işimize yararlığını akıl etmediğimiz kelimelerin hayata kazandırılmasından yani.
Aşk çağrışımı okurda bilindik tahminler uyandırabilir. Ama hemen belirtelim ki "aşk/olmayan” sadece bir aşk kitabı ya da bilindik olanın etrafında gezen bir şey değil. Geniş ve çok zengin bir anlatımın doldurduğu canlı bir okur-yazar paylaşımı yaratılmış. Biraz felsefi, biraz edebi, biraz da insani olanın yoğunlaştığı bir kıvamdan söz ediyoruz. Sabitleşmenin, tekrarın tırmanışa geçtiği şu yıllarda sözcüklerin dönüştürülmesi ve anlamın restorasyonuyla karşılaşıyoruz. Okurun şiddeti ve şefkatini hesaba katarcasına herkesin anılarına selam edişten.
Aslında kendisiyle bir iddia ya da, inatlaşma da yaşamış şair. Keza yazarlığın günümüzde piyasa ve teknoloji arasındaki gelgitine aldırmayan bir tutum takınmış.
Kaldı ki Matur, toplumsal ortalamayla beslediği şiirine, bu defa bireysel bir keskinlik de eklemiş. Keza kitapta bilinçsel bir düzenleme göze çarpıyor. Yani her kavramı yeniden yorumlama ve duygusal tonu yükselten bir hedef var. “Kabulleniş ve Bekleyiş” serisinde bu yükseltinin yazımsal derinliği zirveye çıkmış.
Matur “aşk/olmayan”la melankoli, bekleyiş, gerçekleşme ve deneyimin yığıldığı zamansal öğretiyi ruha işleyerek aşkın nesneleştirilmesine de şerh koyuyor. Açıkçası okurunun ruh halini dikkatle izleyen Matur, pek çok şeyi yeniden hatırlamamız için ince düşünmüş, net konuşmuş.
"Şimdi senin gidişin
Ölüm gibiyken
Konuştuğum herkes
Bir yanını gördü kaybedişin.
Derken birleşti dağılmış olan
Ve ben kabullendim.”
Sanırım aşkın yaşı ile şiirin kemikleri aynı mezarda bulunur. Bu nedenle hangi dönemde olursa olsun şiirin sırt dayadığı ve aşkın da kendini dönüştürebildiği her durumda insanla yaşamın gücü ön plana çıkmakta haklıdır. Savaşın hak diye sunulduğu, barışın acımasız haksızlıklara kurban edildiği bu zamanda Bejan Matur “aşk olmayan nedir" diye sayıyor.
“Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi.
Yedide duruyorum.
Bana vadettiğin kapılar
Bana fılsıldadığın cennetler hala taze.
Kendimden başlıyorum
Saymaya yeryüzünü.”