Kültür-Sanat

Arzum Onan'dan yeni sergi

"Mehmet Aslantuğ ile 'an'ımızın kıymetini bildiğimiz bir dönemdeyiz"

23 Eylül 2018 13:29

14 yıl önce oyunculuk kariyerini geride bırakarak heykel sanatına yönelen Arzum Onan, yeni sergisini 3 Ekim’de açıyor. Sanatçı, “İçimde her daim bir öğrenci ruhu var. 14 yıldır usta çırak ilişkisinin güven ve ayrıcalığını yaşayarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum” dedi.

Milliyet’ten Özlem Ülkü’ye konuşan Arzum Onan’ın açıklamaları şöyle:

Güzel sanatlar hep hayatınızda olmuş, mimar olmak istemişsiniz...

Plastik sanatlara ilgim hep vardı; ama, heykel hayatıma dokunduğundan beridir, onunla kendimi ifade etme heyecanım hiç eksilmedi, artarak devam etti. Babamın resme olan merakı, arada küçük karalamalarının da payı vardır belki de; kimbilir…

İrfan Korkmazlar’ın Arnavutköy’deki atölyesinde heykele başlamışsınız. Onun çalışmalarının size nasıl bir etkisi oldu?

Atölyesine ilk gittiğimde önüme çamuru koyup, içimden ne geçiyorsa ellerime yansıtabileceğime dair inancımı ortaya çıkarmıştır. O süreç başlangıcı sağlamıştı. 14 yıldır ise Yunus Tonkuş’un atölyesinde çok kadim bir öğrenciliğin, usta çırak ilişkisinin güven ve ayrıcalığını yaşayarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Çevrenizden bu süreçte nasıl yorumlar aldınız?

Yolda karşılaştığım insanlarla yaptığım çalışmalar üzerinden sohbet etmek çok güzel bir duygu.Sosyal medyada paylaştığım bir çalışmamın ne hissettirdiğine dair duygu paylaşımları besleyici unsurlar oldu.

Serginizin açılmasına çok kısa bir zaman kaldı...

Heyecanlıyım, uzun bir aradan sonra emek verdiğim çalışmalar, sanatseverlerle buluşacak. 3 Ekim’de yapacağız açılışı Yoğunlukları, koşuşturmacaları var. Açıkcası bunun tadını çıkarıyorum.

İlk serginizden bugüne arada 5 yıllık bir zaman farkı var...

Evet, ama şimdi olmasının zamanlama olarak özel bir anlamı yok. Eğer sergi tarihini yaklaşık 1.5 sene öncesinden planlamasaydım, şu anda açabilecek histe olmazdım. Böyle hissediyor ve bekliyor olmamın sebebi; her zaman en güzel heykelimi bekliyor olmam! 

Yeni serginizin teması “Kadın”. Neler göreceğiz, neyi anlatacak eserler?

Toplumda kadının yeri bölgesel olduğu kadar, küresel bir sorun. Aynı zamanda iyileştirilmesi, düzeltilmesi hep ötelenmiş bir alan... Benim de bir kadın olarak tanıklık edip etmediğime bakmadan, içselleştirebildiğim tüm duyguları yansıtmaya çalıştığım bir sergi oldu.  Umarım heykellerim bu denli önemli bir sorun için tekrar etmekten vazgeçmeyeceğimiz hatırlatmalarımıza katkı sağlar.

Ne tür malzemeler kullanıyorsunuz?

Çoğunlukla bronz, sonrasında metal, ahşap ve taş kullanıyorum. İlk sergiden farklı olarak bu sergide ayrıca cam çalışmalarım da olacak. Her malzemenin kendi ruhu olduğunu düşünüyorum. Form; doğru malzemeyle buluştuğunda da etkisi çok daha güçlü oluyor bence...

Heykel için özveri ve kararlılık ister denilir. Hiç yorulduğunuz, çalışmalarınızı bırakmak istediğiniz anlar oldu mu?

Kaynak yaparken yaktığım yüzüm, artık nasırlı olan ellerim, metalleri eğip bükerken sakatladığım parmaklarım yüzünden ya da taş, ahşap gibi kocaman kütleleri yontarken zorluğundan dolayı ufak tefek şikayetlerim oldu elbette; ama hiçbir zaman bırakmayı düşünmedim. Tam tersi; tüm bunları öğrenme sürecinde gösterdiğim sabır ve özveriyle; bugün artık yapabiliyor olmanın da bir tür ayrıcalık olduğunu düşünürüm.

Yaptığınız çalışmalarla ilgili en büyük hayaliniz nedir? 

Parklarda, meydanlarda görmek mesela... Gerçi önce parklarımızın ve meydanlarımızın olması gerek. Olduğunda da sanatın emanet edilebildiği bir zihniyet gerek ama...

Heykel çalışırken nasıl bir ortamda olmayı tercih ediyorsunuz? 

İçimde her daim bir öğrenci ruhu var! Grup çalışmalarını, modelin varlığını ve dirsek temasını önemsiyorum. Mesela heykele başladığımdan beri desen çalışmalarım oldu. Son iki senedir de Özlem Üner’den dersler alıyorum. Heykel için ise, karar aşamasında sakin bir ortamda olmak önemlidir elbette ama ortaya nasıl bir form çıkaracağıma karar verdiğimde, bunu yaşayan bir atölyede gerçekleştirmek keyifli.

Heykel sanatının Türkiye’deki yeri hakkında neler düşünüyorsunuz? 

Son yıllarda görece artan galeriler, bienal ya da çeşitli sempozyumlar, sanatsal faaliyetlerin bir değişimi gibi görünse de yeterli olduğunu ve halkla bütünleşebildiğini düşünmüyorum. Sadece heykeltıraşlar için de söylemiyorum; sanat okumuş yeni nesil ve sanata gönül vermiş insanlar daha çok desteklenmeli. Bu konuda ortalama bir yeterlilik sağlanabilmesi için gerekli olanakların yaratılabilmesine imkan tanımak gerekir. Fuarlar, galeriler, bireysel çalışmalar daha büyük kitleler tarafından iltifatlandırılmalı ki, sanatçı teşvik edilsin, üretimine katkı sağlasın ve uluslararası alana da ülkemizden daha çok sayıda sanatçı çıkabilsin..

Uzun süredir sizi ekranda göremiyoruz... Nasıl bir proje sizi yeniden setlere götürür? 

Kendi yapım atölyemizden hazırladığımız projeler dahilinde oyunculuğa devam edebilirim. Açıkçası bunun özgürlüğünü ve konforunu yaşıyorum. Ama asıl önemli olan üretmek ise onu heykelle, yaşam biçimime dönüştürerek zaten yapıyorum. Göz önünde olmak ya da görece kazançlar konusunda hırslı biri olmamam da elbette böyle bir yolculuk için belirleyici. Detaylarını sonrasında paylaşacağımız, odağına toplumsal cinsiyet eşitliğini alan bir proje içinde olacağım.

Eşiniz Mehmet Aslantuğ’la 22 yıllık bir yol arkadaşlığınız var. Aranızdaki iletişimi, dayanışmayı anlatır mısınız?

Artık birbirimizi çok iyi tanıyor olmamızın ilişkiye yansıyan konforunu yaşadığımız, “an”ımızın kıymetini bildiğimiz bir dönemdeyiz. 

Eskiler uzun ilişkilerin sırrını kırılıp döküleni onarmak olarak tarif eder... Sizin bir formülünüz var mı? 

Bilmem! Bir formül var mıdır acaba?  Sorunları biriktirmemek, alttan almayı bilmek  -her iki taraf için de geçerli-,   sevgi ve saygının yanında, ilişkinin kimyası, karakter uyumu, beklentiler gibi aslında herkesin bildiği kağıt üzerinde doğrular var elbette. Biz tüm bunların ortalamasını almayı başardık sanırım..

Oğlunuz Can, artık genç bir birey. Geriye dönüp baktığınızda özlediğiniz anlar oluyor mu? Ona sürekli verdiğiniz ve çok önemsediğiniz bir öğüt var mı?

Can’ı kucağıma aldığım an hayatımın en mutlu anıydı. Kelimelerim yetmeyebilir, tarif edemem! Keşke zamanı başa sarsak dediğim çok zaman oluyor tabii. Ama bugün artık 18 yaşında, uzun zamandır yanında iyice küçüldüğüm ve gururla büyümesini izlediğim bir delikanlı annesiyim. Şu anda aramızdaki ilişkinin verdiği mutluluk bambaşka. Öğüt meselesine gelince; o kadar çok şey diyorum ki, seçemedim.