Yaşam
Deutsche Welle

Altın Palmiye’ye aday 12 film

Bu yıl 69'uncu kez düzenlenen festivalde ustaların yanı sıra genç yönetmenler de dikkat çekiyor

13 Mayıs 2016 22:14


İspanyolların yıldız yönetmeni Pedro Almodovar, 69. Cannes Film Festivali öncesi “Altın Palmiye olmadan da yaşanabilir” demişti. Ancak Adriana Ugarte'nin başrolünde olduğu “Julieta” adlı filmi 20 rakibine üstünlük sağlarsa elbette memnun olacaktır.

Pedro Almodovar bugüne kadar Cannes'dan büyük ödülle evine dönemedi. Ancak Belçikalı Jean-Pierre ve Luc Dardenne Kardeşler daha önce iki kez ‘Altın Palmiye'ye layık görüldü. “La Fille Inconnue” adlı yeni filmleri, yardım etmesi gerektiği halde bunu yapmamakla suçlanan bir kadın doktorun hikayesini anlatıyor.

"İşçi sınıfının yönetmeni"

İngiliz yönetmen Ken Loach da daha önce Altın Palmiye kazanan usta yönetmenlerden. Son filminin adı “I, Daniel Blake”. Loach ‘işçi sınıfının yönetmeni' olarak bilinir. Bu filminde kalp krizi geçirdikten sonra hayata yeniden tutunmaya çalışan 59 yaşındaki Daniel’in hikayesini anlatıyor. İki çocuk annesi bir kadın da ona bu konuda yardımcı oluyor.

Kürtaj konulu sarsıcı draması “4 Ay, 3 Hafta ve 2 gün” ile 2007 yılında Altın Palmiye kazanan Rumen yönetmen Cristian Mungiu da Cannes'a aşina isimlerden. Son filmi, “Bacalaureat” hayatını kızının eğitimine adayan bir babanın hikayesini anlatıyor. Ancak sınavlar öncesi kızının başına beklenmedik işler geliyor.

İranlı yönetmen Asghar Farhadi yeni tamamladığı son filmi “Forushande” ile yarışma bölümündeki 21 film arasına girmeyi başardı. Oscar ve 2011'de Berlinale'de Altın Ayı kazanmış olan yönetmenin Cannes'da yarışan filmininin konusunu genç bir çiftin dramatik olayların derinden değiştirdiği ilişkileri oluşturuyor.

Olivier Assayas Cannes'da yarışan dört Fransız yönetmenden biri. “Personal Shopper” adlı filmi günümüz Paris'inde geçen modern bir hayalet hikayesi. Kristin Stewart filmde işinden memnun olmayan ve ölen ikiz erkek kardeşinin özlemini duyan bir kadını canlandırıyor.

Jim Jarmusch Altın Palmiye için yarışan 3 ABD'li yönetmenden biri. 1993'te “En İyi Kısa Film” dalında Altın Palmiye alan ünlü yönetmenin son filmi “Paterson” adını taşıyor. Filmde Paterson, New Jersey'deki bir otobüs şoförünün günlük hayatını peyaz perdeye taşınmış. Güncel akış hergün aynı ama yine de farklı.

Jeff Nichols herkese nasip olmayanı başardı. Bundan sadece 3 ay önce Berlinale'de yarışan ABD'li yönetmen şimdi bir diğer büyük festivalde de yarışma onuruna sahip. Yönetmen “Loving” adlı filminde 1967'deki “Loving v. Virginia” davasından bahsediyor. O dönem ABD'nin Virginia eyaletinde ‘ırklararası' evlilik yasağı yürürlükten kaldırılmıştı.

Sean Penn'in yönettiği beşinci film Cannes'daki güçlü yapımlar arasında sayılabilir. Penn'in “The Last Face” adlı filminin konusu, savaş ve felaketlere sahne olan Afrika ülkeleri Sudan ve Liberya'dan. Drama türündeki filmde, bir yardım görevlisiyle (Charlize Theron) bir doktorun (Javier Bardem) karşılaşması anlatılıyor.

Verhoeven Avrupa'ya geri döndü

1992 tarihli “Temel İçgüdü” filmiyle dünya çapında ün kazanan Hollanda asıllı yönetmen Paul Verhoeven son yıllarda daha çok Hollywood'ta çalıştı. Ancak Verhoeven Alman-Fransız ortak yapımı “Elle” adlı filmi ile Avrupa'ya geri döndü. Gerilim türündeki filmde Isabelle Huppert, maskeli bir saldırganın tehdidine maruz kalan bir kadını oynuyor.

Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn, kült statüsüne ulaşan ABD filmi “Drive”ı çektikten sonra dünya sinema endüstrisinin en çok ilgi gören isimlerinden birine dönüştü. Festivaldeki filmi “The Neon Demon” büyük bir ticari başarı vaat ediyor. Film, Los Angeles'ta moda endüstrisinde çalışan bir mankenin tecrübelerini anlatıyor. “The Neon Demon” bir Amazon yapımı.

Yarışma bölümün sürprizi ise genç Alman yönetmen Maren Ade oldu. Ade'nin “Toni Erdmann” adlı filmi, uzun süre sonra yarışmalı bölümde yer alan ilk Alman filmi oldu. Başrollerini Sandra Hüller ve Peter Simonischek'in paylaştığı filmde karmaşık bir baba-kız ilişkisi anlatılıyor.

 

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle