Gündem

Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'a yine tahliye yok; istinaf duruşması 2 Ekim'e ertelendi

Nazlı Ilıcak: Alt derece mahkemede benim sunduğum hiçbir delil kaale alınmadı

21 Eylül 2018 14:05

Darbe girişimi sonrası tutuklanan gazeteci-yazarlar Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın istinaf duruşması bugün (21 Eylül) İstanbul Bölge Adliyesi 2. Ceza Dairesi'nde görüldü. Duruşmada mütalaasını açıklayan savcı, Ilıcak ve Altan kardeşlerinin de aralarında bulunduğu 6 sanığa verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının onanmasını istedi. Mahkeme heyeti, bir sonraki duruşmayı 2 Ekim 2018’e erteledi.

Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Tuğrul Özşengül'e 'darbeye teşebbüs' suçundan verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası avukatlarınca temyiz edilmişti. İstanbul Bölge Adliyesi 2. Ceza Dairesi istinaf duruşması kararını 27 Haziran'da alırken, sanıklardan Mehmet Altan’ın da tahliyesine karar vermişti. 

Davanın bugünkü duruşmasında bugün dinlenmesi beklenen gizli tanık Söğüt'ün ifadesinin 19 Eylül tarihinde alındığı öğrenildi. Duruşma, Nazlı Ilıcak’ın savunmasıyla başladı. Savunmasını gözyaşlarıyla sonlandıran Ilıcak’ın ifadelerinden öne çıkanlar şöyle:

"Alt derece mahkemede benim sunduğum hiçbir delil kaale alınmadı.

(Darbe ve askeri vesayeti eleştiren yazılarını örnek göstererek) Babam 27 Mayıs kurbanı, Yassıada’da yattı. Darbeler benim en hassas olduğum konudur.

(14 Temmuz’da yapılan program hakkında) Darbe sözü ağzımdan çıkmadı. Hukukun üstünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiğini söyledim.

Programdaki (Peru eski Devlet Başkanı) Fujimori ile ilgili sözlerim alınmış. Oysa Fujimori darbeyle devrilmedi, seçimleri kaybetti ve yargılandı.

Zekeriya Öz ile gazetecilik faaliyetim dışında bir ilgim yok. Röportaj yaptığımda serbestti. (“Her Taşın Altında Cemaat Mi Var” kitabı ile ilgili iddialara) Bu bir kaynak kitabı. O dönem paralel devlet yoktu.

"Her zaman demokrasiyi savundum"

Ben cemaat diye bilinen o gruba ait bir yayın grubunda hiçbir zaman çalışmadım. Suç olarak gördüğümden değil, ama bir cemaate tabi olarak çalışamam. Bugün’de çalıştım, ama Bugün bir cemaat gazetesi değildir. Sabah’tan ayrılmıştım, iş arıyordum. Bugün ve Zaman’dan teklif aldım. Sonuçta Akın İpek bir işadamıydı. Bugün gazetesinde sadece 1.5 yıl çalıştım, 2 yıldır hapis yatıyorum. Benim asla Bank Asya’da hesabım olmadı. Her zaman demokrasiyi savundum, asla cemaat diktatörlüğünü savunamam.

"Aldandığımı itiraf ediyorum"

MGK, FETÖ’yü Mayıs ayında terör örgütü kabul etmişti. Pek çok yazar kararı tartışıyordu. Kasıtlı bir desteğim söz konusu değildir. Cemaatin terör örgütü olduğunu 15 Temmuz’dan sonra anladım. Güler yüz, tatlı kelam... Dini faaliyetleri beni cezbetti. Süleymancıların yurtlarına da sahip çıkmıştım zamanında. Aldandığımı itiraf ediyorum.

Ergenekon ve Balyoz yargılamalarındaki olumsuzlukları dile getirdim. O dönem Erzincan’da savcı olan İlhan Cihaner’e kurulan kumpas hakkında yazılar yazdım.

(15 Temmuz gecesi paylaşımları) Gülen’in de, Başbakan Yıldırım’ın da açıklamasını paylaştım. Birbirimize kenetlenmemizi söyledim.

"İki dondurucu kış ve yaz..."

(Zaman gazetesi yazarlarının ve Mehmet Altan’ın tahliyesini örnek göstererek) Ben de gazetecilik faaliyetlerimden yargılanıyorum. Beraatimi talep ediyorum. Kendimi suçlu görmüyorum. Hakkımdaki tüm delilleri çürüttüğümü düşünüyorum. Mahkemede asla yaşımı öne sürmemeye özen gösterdim. Ama 74 yaşındayım. İki dondurucu kışı ve yakıcı yazı cezaevinde geçirdim. Kendime bakamadığımı görüyorum. İşkence yok ama manevi işkence var."

Ilıcak'ın avukatı, müvekkilinden sonra söz alarak "hukuk tekniğinden uzak kararın kaldırılmasını, müvekkilenin beraatini; yaşı, cinsiyeti gereği tahliyesini" istedi.

Yazıcı: Darbeye katılan askerler, bu reklamdan talimat aldığını söyledi mi?

Ilıcak’ın ardından Fevzi Yazıcı savunmasını yaptı.  Kapatılan Zaman gazetesinde Görsel Yönetmen ve Grafik Tasarım Sorumlusu olan Yazıcı, ‘Gülen bebek’ reklamıyla ilgili özetle şunları söyledi:

"Görsel tasarımcıyım, hayatımda reklam filmi çekmedim. Onay toplantısına son anda davet edildim ve müsait olduğum için katıldım.”

Yazıcı, reklam filminin Tibet Sanlıman tarafından yapıldığını söyledi ve beraatini talep ederken "Darbeye bilfiil katılan hiçbir asker bu reklamdan talimat aldığını söyledi mi? Savcının, iddiayı ispatlamak için böyle birisini bulması gerekmez mi?” ifadesini kullandı.Yazıcı’nın avukatı Mesut Yazıcı, mahkemeden tanıkların dinlenmesini talep ederek, beraat ve tahliyesini istedi.

Mehmet Altan: Suç işleyen mahkemenin hükmü ne kadar ciddiye alınabilir?

14.30 kadar verilen aranın ardından duruşma, Mehmet Altan'ın savunmasıyla devam etti.

Mehmet Altan’ın savunmasından öne çıkanlar şöyle:

"Anayasa Mahkemesi (AYM) kararları Anayasa gereği bağlayıcı iken 26. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM), beni tahliye etmeyerek Anayasa'yı çiğnedi, suç işledi. Bu suçu işleyebilen bir mahkemenin verdiği hüküm ne kadar ciddiye alınabilir? AYM dosyanın son haline bakarak 3 ihlal buldu.  26. ACM'ye göre ben yazı yazıp konuşarak cebir ve şiddet kullanmış, manevî cebir yoluyla idamlık suç işlemişim. Türk hukukunda manevî cebir diye bir suç var mı? Hayır. Yassıada Mahkemeleri'nde vardı. Manevî cebir kavramı Avrupa'da faşizmin, Türkiye'de 27 Mayıs darbesinin ürünüdür. Tedavülden kalkmıştır. 

TCK 309. maddedeki şiddet-cebir unsurunu anlamayan, yazı ve konuşmayı şiddet ve cebir sayan bir mahkemeyle karşı karşıyayız. Şayet Anayasa'nın 38. ve TCK'nın 2. maddeleri halen yürürlükteyse bu iddianamede delil sayılan hiçbir şey delil değildir. Beni tutuklayan yargıç, savcının 'sübliminal mesaj' verdiğimi iddia ederken 'sübliminal' kelimesini bilmediğini söyledi. Suçsuz insanları suçlu gibi göstermek isteyen, insanları boş yere hapishanede yatıran utandırıcı bir gelenek var. AYM ve AİHM bu dosyanın son haline bakarak hiçbir suç işlemediğimi karara bağladı. Gözaltına bile alınamayacağıma hükmetti."

"Mahkeme, AYM kararını gözardı etti"

Altan’ın avukatı Figen Çalıkuşu da müvekkilinden sonra söz alarak şöyle konuştu:

"Kimse kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz. Mahkeme AYM kararını gözardı etti. Duruşmada AYM kararının okunmasını bile reddetti. Mahkeme gerekçesini AYM kararından sonra yazdı. AYM kararında açıkça suç işlendiğine dair dosyada herhangi bir delil olmadığına hükmetmişti."

Özşengül: O geceden hükümeti sorumlu tutmak hakkım

Davada yargılanan bir diğer isim olan Tuğrul Özşengül de şunları ifade etti:

"Samanyolu TV’ye 14 Temmuz’da Nice’de meydana gelen terör saldırısını yorumlamak için bağlandım. Yayın sırasında yaşananlarla ilgili bir soru soruldu. Ne olduğunu bilmiyordum, öğrenince şok oldum. Çok üzgün olduğumu belirttim. O gece başımıza böyle bir felaket gelmesinden hükümeti sorumlu tuttum, hâlâ da tutuyorum. Bu, anayasal hakkım. Yayında darbeye karşı konuşmuşken, YouTube’a konan kesilmiş bir video yüzünden gözaltına alındım. Bu kanal yasal ve 25 yıldır açık. Koskoca örgütün medya yapılanması ben miyim? Bu iddialardan dolayı bir mahkemenin ağırlaştırılmış müebbet verebilmesini şaşkınlıkla izliyorum. Türkiye’de hukuk var demem beklenebilir mi?"

Şimşek: Reklam filmine RTÜK'ten itiraz gelmedi

Özşengül'ün ardından Yakup Şimşek savunması için söz aldı. İki yıldır kendisini bir tiyatro oyununun içinde hissettiğini söyleyen Şimşek, Gülen bebek’ reklamıyla ilgili  "Film hakkında ne RTÜK ne de reklam özdenetim kurulundan bir itiraz geldi. Bense sadece bu işin kâtibiydim. Reklam senaryosu hazırlamak konusunda ne eğitimim ne de kabiliyetim var. Dosyada bu iddiayı doğrulayan tek bir kelime yok. Daha önce tahliyemi talep eden savcı, dosyam birleştirildikten sonra tutukluluğumun devamını istedi. Birleştirme nedenini hâlâ anlamış değilim" dedi.

"Bizim ceza yasamızda "manevî cebir" diye bir suç yok"

Özgengül'ün ardından savunma yapan Ahmet Altan, 16 Şubat'ta hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet kararına karşı görüşlerini açıkladı. "Sübliminal mesaj, manevî cebir ve inanç" iddialarıyla ağırlaştırılmış müebbet cezasına çartırıldığını söyleyen Altan savunmasında şunları söyledi:

"Bu tuhaf macera bizim tv'de darbecilere "sübliminal mesaj" verdiğimiz iddiasıyla gözaltına alınmamızla başladı.

Nedir sübliminal mesaj? Görülmeyen, duyulmayan, bilinçle algılanmayan, somut kanıtla ortaya konulamayacak bir iddiadır.
Dünyayı güldüren bu iddiayla başlayan süreç, darbeye iştirak ettiğimizi söyleyen ağırlaştırılmış müebbet hükmüyle sonuçlandı.
Peki, biz silahlı askerî darbeye nasıl iştirak etmişiz? Mahkeme kararına göre "manevî cebir" uygulayarak iştirak etmişiz.
Manevî nedir? Maddî olmayan, somut olmayan, elle tutulmayan, gözle görülmeyendir.

Somut kanıtla kanıtlanamayacak iddiadır. Peki "manevî cebir" uyguladığımın kanıtı nedir? Karara göre "Balyoz darbe planının gerçekliğine hâlâ inanmakta" olmamdır.

İnanç nedir? Maddî olmayan, somut olmayan, somut bir kanıta dayanmayandır.
Şimdi ağırlaştırılmış müebbetle biten süreçteki iddiaları sıralayalım: Sübliminal mesaj, manevî cebir, inanç...
Bu iddiaların bir tanesi bile somut değildir. Bir tanesinin bile somut kanıta dayandırılması mümkün değildir.
Bizim ceza yasamızda "manevî cebir" diye bir suç yoktur. Bizi mahkûm eden mahkeme olmayan bir suç uydurmuştur.

Bir şeye inanmak ise Engizisyon kalktığından beri Türkiye de dahil hiçbir yerde "suç" olarak kabul edilmemektedir.

Bir hukukî davada üç temel olgu gerekli: 1)Eylem 2)Bu eylemin kanunda suç sayılması 3)Sanığın eylemi yaptığını gösteren kanıt.

Bizim davamızda somut eylem yok, bu tür suçlar kanunda yok, hâliyle kanıt da yok. Olmayan davada yargılanıp mahkûm olduk.

Bizim davamızda hukuku ve adaleti temsil eden yargıçlar değil, biz sanıklardık... Bir ülkede bu oluyorsa yargı çöker.

Bu hukuksuzluğun yeniden değerlendirildiği aşamadayız. Yargıdaki bu çöküntüyü tamir etmek sizin elinizde.

Benim talebim açık ve net... Ortada somut bir eylem, somut bir yasa maddesi, somut bir kanıt yoksa bu davayı bitirin. Vereceğiniz karar, benden ziyade yargının ve devletin geleceğini belirleyecektir."

"Kimsenin yazılarına müdahale etmedim"

Ahmet Altan gizli tanık Söğüt'ün Alaattin Kaya iddialarına ilişkin ise şunları söyledi:

"Söğüt'ün değindiği yazıda F. Gülen'i eleştirdiğini hatırlatıyor: 'Hem Gülenci diye mahkûm oluyorum hem Gülen'i eleştiriyorum.'

Biz uzun süre cemaati suçlayan yayın yaptık. Alaattin Kaya bana geldi. "Bize haksızlık ediyorsunuz" dedi. Ben de bunu yazdım.
Ertesi gün Alaattin Kaya aradı. Bir sözünü yanlış yansıttığımı söyledi. Ben bunu da aynen yazdım ve özür diledim. Olay bu.
Benim yönettiğim gazetede kimse yazıların nasıl olacağı emrini veremez. O yazarlar çıksın söylesin, bir satırları değişti mi?"

"Bomba atan insanlarla aynı cezaya çarptırıldık"

Gizli tanık Söğüt hakkında yalancı tanıklıktan suç duyurusunda bulunacağını söyleyen Ahmet Altan, "Biz bomba atan insanlarla birlikte aynı cezaya çarptırıldık. Bir tek kanıt istiyorum. Yalancı tanık istemiyorum. Benim ümidim yargının bu ayıbının bu mahkemede temizlenmesi. Manevî cebir kavramı faşizmdir, suçtur" dedi. 

Ahmet Altan, yargının yeniden canlandırılmasını sağlayacak bir karar çıkması temennisiyle savunmasını tamamladı.

Savcı soruşturmanın genişletilmesi taleplerine ilişkin olumsuz görüş bildirirken mahkeme heyeti yeni tanıkların dinlenmesi talebini reddetti.

Savcı, sanıkların “soyut tehdit olmakla birlikte icra aşamasına geçtiklerini” belirterek  "anayasayı ihlal" suçundan verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının onanmasını talep etti.

Savcı mütalaasında ayrıca tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamını talep etti.

Mahkeme heyeti, sanıkların esas hakkında mütalaaya karşı son savunmalarını almak için duruşmayı 2 Ekim 2018’e erteledi.