Dünya

Alman basınından: Erdoğan, 'süper başkan' olma hevesinde

"Erdoğan aynı zamanda muhalefeti de zor duruma düşürdü"

20 Nisan 2018 15:24

Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 24 Haziran'da erken seçime gidileceğini açıklamasının ertesinde, seçim kampanyalarının Almanya'ya taşınması tartışması yeniden gündeme geldi. Lüneburg'da yayımlanan Landeszeitung yorumunda bu konuya değiniyor: 

"Yasadaki düzenleme net: Türk politikacıların 24 Haziran seçimleri öncesinde Almanya'da seçim kampanyası düzenlemeleri yasak. Buna rağmen Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Sekreteri Kramp-Karrenbauer Türkiye'deki seçim mücadelesinin Almanya'ya taşınma tehlikesine dikkat çekiyor. Zira Erdoğan ile yandaşlarının Almanya'daki seçmeni etkileyebilmenin yollarını arayacakları kesin. İcabında propaganda faaliyeti folklor gösterisi adı altında ambalajlanacaktır. Erdoğan bu stratejiyi zaten uzun zamandır uyguluyor. Erdoğan aynı zamanda muhalefeti de zor duruma düşürdü. Onun erken seçim atağının Suriye'deki durumla hiçbir ilgisi yok. Ekonomik zorunluluklarla da ilgili değil. Bu adım, daha ziyade Erdoğan'ın beklenen bir hamlesi olarak değerlendirilebilir, çünkü otokratların sabretme erdemi diye bir alışkanlıkları yoktur. Erdoğan, ekonomi daha kötüye gitmeden, bir an önce "süper başkan" olma hevesinde. ‘Halk benim' sloganına sadık kalarak, olağanüstü halin uzatılmasının seçime olumsuz etkileri olabileceğine aldırış bile etmiyor.”

Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Berlin'de bir araya geldi. İki liderin görüşmesinin odak noktasında Macron'un Avrupa Birliği'nde gerçekleştirilmesini hedeflediği reformlar vardı. Frankfurter Allgemeine Zeitung reform tartışmasında görüşlerin farklı olduğuna vurgu yapıyor: 

"Macron, özellikle para birliği konusunda ortaya attığı önerilere Almanya'dan gelen direnişi, ‘öncelikle hedefte hemfikir olmalıyız' ifadesiyle yumuşatmaya çalıştı. Bununla işin kolayına kaçmış oluyor. Hedef Euro Bölgesi'nin istikrarıdır; kemikleşmiş AB düşmanları dışında bu hedefi sorgulayan zaten hiç kimse yok. Tartışmalı olan, o hedefe yapısal reformlarla mı, yoksa AB bütçesine katkı ile mi ulaşılacağı. Macron Berlin'de bir kez daha -dayanışma olarak adlandırdığı- bütçeye katkı konusunda ısrarlı olduğunu belirtti. Tabii bu konuya değinildiğinde, Euro Bölgesi'nin kendi ortak bütçesi konusu da otomatikman gündeme gelmiş oluyor. Merkel şimdiye kadar bu konuya sıcak bakmadığını sürekli belirtti. AB reformlarına ilişkin tartışma daha epeyce uzun sürecek gibi görünüyor.”   

Berliner Zeitung AB reformları konusunda aslında Almanya ile Fransa'nın görüş birliğine ihtiyaç olduğu görüşünü savunuyor: 

"Macron Avrupa konusuna çok fazla siyasi yatırım yapıyor ki, bunun uygulamadaki sonuçlarını da yakında göstermek durumunda kalacaktır. Eğer Almanya ve Euro Bölgesi'nin Hollanda, Avusturya gibi diğer bazı ülkeleri bu gayretli reform faaliyetine sırt çevirecek olursa, o takdirde Macron 2019 Avrupa seçimlerinden eli boş çıkacaktır. Ayrıca Avrupa reformları için bundan daha uygun bir zaman da yok. Şimdi üzerine gidilmediği takdirde bu reformların sonradan yapılması çok daha büyük bir zaman baskısı altında ve daha büyük maliyetle olabilecek. Aslında Avrupa'nın tam da şimdi bir Almanya-Fransa motoruna ve çekincelere aldırmadan kartları açık oynayan bir Merkel'e ihtiyacı var.”       

Başkent Berlin'de iki genç, Yahudilerin taktığı "kipa" adı verilen başlıkla dolaşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu görmek için bir deney yaptı. Sokağa kipa ile çıkan iki genç hakarete ve kemerle fiziksel saldırıya uğradı, görüntüler internette yayınlandı. Olaya tepkiler devam ediyor. Frankfurter Rundschau'nun yorumu:  

"Kipa takıldığı için kemerle dövmek… Şimdiye kadar elde edilen bilgilere göre Berlin'de geçen Salı günü yaşandığı belirtilen vaka hiç kuşkusuz Yahudi karşıtı bir ırkçılık olayıdır. Saldırganın kipa takmış olan bir İsrailli tarafından kışkırtıldığı ve bu kişinin aslında Yahudi bile olmadığı yönündeki ifadeler ise gerçeği değiştirmiyor. Bu açıdan kamuoyunda uyanan infial ve Yahudi karşıtı saldırıların arttığı yönündeki endişeler çok haklı. Ancak siyasetin bu konuya gösterdiği hassasiyetin ırkçılığın farklı biçimlerine göstermemesi de endişe verici. Başörtülü Müslüman kadınlar günlük yaşamlarında kimi zaman sataşmalara, hatta fiziksel saldırıya maruz kaldıklarından şikayetçi oluyorlar. Bu konuda bağımsız istatistikî veriler bulunmuyor. Gerçek durumun ortaya çıkartılması için neden sadece konunun mağdurları talepte bulunuyor da başkaları bunu yapmıyor?”