Yaşam

"Aldatılan eş üçüncü kişiden tazminat isteyemez" kararı Resmi Gazete'de

"Hukuka aykırı kabul edilmesine olanak bulunmamaktadır"

08 Aralık 2018 20:55

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun, evlilik birliği devam ederken, aldatılan kişinin, eşinin sevgilisinden manevi tazminat isteyemeyeceğine hükmettiği karar, Resmi Gazete'de yayımlandı.

Oy çokluğuyla alınan kararın gerekçesinde, aile hukukunda evlilik birliğinin devamı sırasında eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışına karşı diğer eşin başvurabileceği çeşitli hukuki yolların ve uygulanacak yaptırımların düzenlendiği hatırlatıldı.

Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinin 2. fıkrasında "Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmünün yer aldığı anımsatılan gerekçede, bu madde gereğince manevi tazminatın sadece kusurlu olan diğer eşten ve ancak boşanma davası ile istenebileceği belirtildi.

Gerekçede, "Bir kimsenin eşi tarafından aldatılmamayı isteme hakkı şeklinde herkese karşı ileri sürebileceği mutlak bir kişilik hakkı yasalarda yer almadığından, aldatma eylemine katılan üçüncü kişinin aldatılan eşin bir mutlak hakkını ihlal etmesi söz konusu değildir. Başka bir anlatımla evlilik birliğinin tarafı olmayan ve dolayısıyla sadakat yükümlülüğü bulunmayan üçüncü kişinin eşler arasındaki evlilik sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklere uyma zorunluluğu bulunmamaktadır." değerlendirmesine yer verildi.

Evli bir kimseyle duygusal ya da cinsel birliktelik yaşayan üçüncü kişinin manevi tazminat sorumluluğunun hukuki dayanağının borçlar hukukundaki haksız fiile ilişkin düzenlemeler çerçevesinde şekillendiği aktarılan gerekçede, Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 49. maddesinin birinci fıkrasına göre, haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için diğer koşulların yanı sıra zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olmasının arandığı belirtildi.

"Hukuka aykırı kabul edilmesine olanak bulunmamaktadır"

Gerekçede, şu tespitlere yer verildi:

"Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararları ve daha sonra TBMM tarafından yeni bir düzenleme yapılmaması neticesinde 765 sayılı TCK'dan zina suçunun çıkarılması ve 5237 sayılı TCK'da suç olarak düzenlenmemesinin yanı sıra medeni hukuk alanında da evli bir kişiyle birlikte olmayı yasaklayan bir hukuk kuralına rastlanmaması karşısında, üçüncü kişinin aldatılan eşe karşı bu nedenle sorumlu olduğunu düzenleyen herhangi bir norm bulunmamaktadır. Bu durumda üçüncü kişinin eyleminin herhangi bir koruma normunu ihlal ettiği söylenemeyeceğinden bu yönde hukuka aykırı kabul edilmesine olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla hukuka aykırılık koşulu gerçekleşmeyen bir eylem nedeniyle TBK'nin 49. maddesinin birinci fıkrası gereğince haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olmadığı açıktır."

TBK'nin 49. maddesinin ikinci fıkrasının, zarara sebep olan fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile ahlaka aykırı bir fiille kasten başkasına zarar veren kişinin de haksız fiil sorumluluğunu kabul ettiğinin anlatıldığı gerekçede, evli bir kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin eyleminin ahlaka aykırı olduğunu söylemenin mümkün olduğu, ancak üçüncü kişinin söz konusu maddeye göre tazminatla sorumlu olduğunu kabul edebilmek için birlikte olduğu kişinin evli olduğunu bilmesine rağmen bu fiili işlemesinin yeterli olmadığı vurgulandı.

"Manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı kanaatine varılmıştır"

Gerekçede, TBK'nin 49. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, ahlaka aykırı fiilin kasten zarar verme amacıyla işlenmesi gerektiğine işaret edilerek, şunlar kaydedildi:

"Evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişinin, aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu ile ilgili olarak kanunlarımızda özel bir tazminat hükmü yer almamasına rağmen, haksız fiile ilişkin genel koşulları da taşımayan eyleminden dolayı üçüncü kişi aleyhine yargı kararıyla tazminat sorumluluğu ihdas edilmesi, evlilik birliğinin ve aile bütünlüğünün korunması gibi saiklerle dahi kabul görmemelidir. Üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantı olmakla birlikte sadakatsizlik olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, eş söyleyişiyle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda, manevi tazminat sorumluluğunun doğacağına tereddüt bulunmamaktadır.

Bu kapsamda örneğin, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel yaşamına müdahale etmesi, sır alanına girmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi eylemlerinde hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği şüphesizdir. Üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başka bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı, aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır."