Gündem

AKP'li Hayati Yazıcı: Anayasa teklifi Meclis'ten geçtikten sonra "Hayır" oyu biraz önde görünüyordu

"Ne istersem yaparım, dersen, bir dahaki seçimde nal toplarsın"

02 Nisan 2017 15:19

AKP Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, referandum sürecine ilişkin olarak, “Hayır çıkarsa bu dünyanın sonu değil. Nihayetinde bu bir oylama. Yönetimin tek adama verildiğini söylemek de gerçekçi değil. Sembolik olarak cumhurbaşkanı birliği, bütünlüğü ve sorumluluğu yüklenen adam demektir” görüşünü savundu. "Bu anayasa değişikliği Meclis’ten geçtikten hemen sonra muhale­fetin aleyhteki kampanyası etkili olmuştu, 'Hayır' biraz önde görünüyordu" diyen Yazıcı "Zaten bilimsel araş­tırmalara göre, bir şeyi karala­manın etkisi doğruyu söylemeye oranla 13 kat fazlaymış" ifadesini kullandı. "Milleti bilgilendirdikçe o kafa kirliliği ortadan kalkıyor, 'Aaa, öyle mi?' diyenlerin oranı çoğalıyor" diyen Yazıcı, "“Evet'ler önde. Kam­panya sürecini iyi yürütüyoruz" diye konuştu.

Yazıcı, "Milletin menfaa­tine olmayan, ülkemizin büyümesine katkı sağlamayan bir şeyin arkasında kimse durmaz" derken, "Nihayetinde partiler, bir taraftan programlarını gerçekleştirip bir taraftan da hedef kitlelerinin beğenisini dikkate almak zorunda. 'Ne istersem yaparım' dersen, bir dahaki seçimde nal toplarsın" görüşünü dile getirdi.

Habertürk gazetesinden Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan (2 Nisan 2017) Yazıcı'nın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:

Referandum’a 2 hafta kaldı. Muhalefet “Hayır” oylarının önde olduğunu söylüyor. Sizin açınızdan durum nasıl?

Kampanya iyi gidiyor. Her şey yerli yerine oturmaya başladı. Bu anayasa değişikliği Meclis’ten geçtikten hemen sonra muhale­fetin aleyhteki kampanyası etkili olmuştu, “Hayır” biraz önde görünüyordu. Zaten bilimsel araş­tırmalara göre, bir şeyi karala­manın etkisi doğruyu söylemeye oranla 13 kat fazlaymış! Özel­likle okumayanlar, irdelemeyen­ler bu söylemler üzerinden değer biçiyordu. 26 Şubat’tan sonra ara­ziye indik. Milleti bilgilendirdikçe o kafa kirliliği ortadan kalkıyor, “Aaa, öyle mi?” diyenlerin oranı çoğalıyor. “Evet”ler önde. Kam­panya sürecini iyi yürütüyoruz.

“Hayır” çıkarsa, siyasi ve eko­nomik istikrarsızlık olmaması için hükümetin bir B planı var mı?

Bir anayasa değişikliği yaptık. “Hayır” denirse bu dünyanın sonu değil. Nihayetinde bu bir oylama. Getirdiğimiz proje doğrudur. Tür­kiye’nin buna ihtiyacı var. Dedi­ğiniz gibi farklı bir sonuç çıkarsa, çok doğru olan, millet ve devlet için yararlı sonuçlar getirecek bu projeyi yeterince anlatamamışız demektir. Orada da kusuru ken­dimizde ararız. Ama yeni Anayasa projesi de gündemden düşmez.

Erken seçim gündeme gelir mi?

Hayır. Zaten koşullar zorlamadıkça hiçbir zaman erken seçimden yana olmadık.

Başbakan Binali Yıldırım, “Evet oyu 1 bile fazla çıksa bizim için yeterlidir” dedi. Bu, durumun biraz bıçak sırtı olduğu kaygısı taşındığını mı gösteriyor?

O, meşruiyet bakımından söyle­nen bir söz. Bu değişiklik 50+1 ile geçerse hukuki meşrui­yet var demektir. Elbette ki siya­sal açıdan bakarsak bunun daha da yüksek olması bize güç katar.

Durumun başa baş olduğu söyleniyor, doğru mu?

Hayır, bıçak sırtı gibi bir durum söz konusu değil.

Cumhurbaşkanı’nın “Hayır” çadırına ziyarete gitmesi de bu bağlamda yorumlandı...

Biz birlikte Türkiye’yiz. Cumhurbaşkanı’nın ziyareti de bunu ifade ediyor.

Hükümete yakınlığıyla bilinen Star gazetesinin genel yayın yönetmeni Nuh Albayrak, son yazısında “Hayır çıkması durumunda Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesinden vazgeçilmesi ve Cumhurbaşkanı’nın yetkileri budanması gerekir” demiş. Böyle bir şey gündeme gelir mi?

Buradan geri dönüş olabilir mi? Hangi siyasetçi çıkıp millete “Ey halkım, 2007’de koşullar farklıydı, bugün farklı. Gelin, Cumhurbaşka­nı’nı gene Meclis seçsin” diyebilir? Dese millet kabul eder mi? Cum­hurbaşkanı’nın seçim süreçleri hep tartışmalı olmuştur. Entrika, teh­dit ve vesayetçilik vardır. Bunun sonuncusunu da 2007’de yaşadık. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafın­dan seçilmesini ülkenin yüzde 57’si onayladı. Bunun iki anlamı var: Bir, millet Cumhurbaşkanı seçim süreçlerinin entrikalı olmasını iste­miyor. İki, Türkiye’nin bir hükü­met modeli sorunu var. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halk tarafından seçilmesi, hükü­met modeline ilişkin sorunun çözü­müyle alakalı güçlü bir adımdır. Bu Anayasa değişikliğiyle 2007’de başladığımız süreci tamamlıyoruz.

"Cumhurbaşkanı, partinin gücünü
ezebilecek bir pozisyonu kimseye vermez"

“Yeni sistem kabul edilirse Cumhurbaş­kanı danışmanlarının merkezde olacağı bir siyasi zemin ortaya çıkacak, AK Parti’deki mevcut kadro zayıflayacak. Eğer “Hayır” çıkarsa da Başbakan ve AK Parti bu süreçten daha güçlü çıkacak” iddiasında bulunanlar var. Refe­randum, böyle bir dönüşüme neden olur mu?

“Taş yerinde ağırdır” diye bir atasözü vardır. Dengelerin güçlü bir şekilde sağlanabilmesinin en önemli aracı, siyasi partilerdir. Bu konumda olan bir partiyle bürokratik katmanları mukayese etmek çok gerçekçi değil diye düşünüyorum. Parti, varlığını ve bütünlüğünü korur. Biz teşkilatlarımızla birlikte bir bütünüz. O bütünlüğü koruyarak Türkiye’nin sorunlarını omuzluyoruz. Siyasetin içerisinde yoğrularak gelmiş, her kademesinde görev yapmış, sorumluluk üstlenmiş, Türkiye’nin en deneyimli siyasi kişiliği olan Cumhurbaşkanı’nın partinin gücünü ezebilecek bir pozisyonu kimseye verebileceği kanısında değilim.

Peki “Referandumda ‘Hayır’ çıkarsa AK Parti içinde bölünme olur” dedikodularına ne diyorsunuz?

Yine bir atasözü: “Aç tavuk kendisini darı ambarında sanırmış!” (Gülüyor) Biz çok güçlü bir partiyiz. Aramızdaki ilişkiler güçlü, değer ölçülerimiz sağlam. Kendimizi “Erdemliler topluluğu” olarak tanımlayarak yola çıktık. Bakın, bize yöneltilen sorulardan biri de: “Siz ülkeyi yönetirken neye ihtiyacınız oldu da yapamadınız?” Bizim arkadaşlarımızın yönetici pozisyonunda olmadığı bütün süreçler sorunludur. Ama bizde uyum var. Cumhurbaşkanı’mız bizim kurucumuz. Başbakan’ımız kurucularımızdan. Türkiye’nin büyümesine odaklanmışız. “Gerisi teferruat” deyip ülkeyi yönetiyoruz. Ama ileride başka iktidarların yönetimi üstlenmesi durumunda daha önce yaşanan sorunların yaşanmayacağının hiçbir garantisi yok.

"15 Temmuz akşamı
Kılıçdaroğlu ile uçakta birlikteydik"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kılıçdaroğlu 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sordu. CHP’liler, “Bunun cevabını en iyi Hayati Yazıcı biliyor” diyor. O gece birlikte miydiniz?

O gece için şahitliğim sınırlı. Ankara’dan aynı uçağa bin­dik. 21.50 uçağıyla Atatürk Havalimanı’na geldik. 22.45’te iniş oldu. Uçak inişe geçtiği sırada danışmanı yanımıza gelip İstanbul Boğaz köprülerinde tanklar olduğunu söyledi. Önce terör saldırısı zannettik. Sonra telefonlarımızı açınca Ankara’da da jetlerin uçtu­ğunu öğrendik ve darbe olduğunu anladık. “Nasıl olur?” dedik.

Kılıçdaroğlu’nun ilk tepkisi ne oldu?

Bir anda haber gelince şaşkına döndük. Kim, kiminle, ne konuştu, ne söyledi; sağlıklı hatırlamak mümkün değil. Alana indiğimizde Ankara’ya dönmeye karar verdim. Çünkü mer­kez Ankara idi. 23.00 uçağı için bileti aldım ancak kalkışlar iptal edildi. Hemen Başbakan’ımızla irtibata geçtim. Ardından Cumhurbaşkanı’mızı aradım ancak iletişim sağlayamadım. En doğru hareketin il başkanlığımıza geçmek olduğunu düşün­düm. Alana indiğimizde telefon görüşmeleri yaptım. O sırada Sayın Kılıçdaroğlu’nu sordum, hemen gittiğini söylediler. Biz de değişik yollardan dolaşarak il başkanlığımıza ulaştık. Son­rasında Cumhurbaşkanı’mız geldiği için havaalanına geçtim.

"Ne istersem yaparım, dersen
bir dahaki seçimde nal toplarsın"

“Yeni sistemde Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanı olursa, milletvekili listelerini o belirleyecek ve dolaylı yoldan Meclis üzerinde hâkimiyet kuracak” deniliyor...

Cumhurbaşkanı’nın partisine üye olmasını engelleyen düzenleme, hak yok­sunluğu içeren bir yasaktır. Biz bunu ortadan kaldırdık. “Cumhurbaş­kanı, yürütme yetki ve göre­vini Bakan­lar Kurulu’yla birlikte kulla­nan kişi konu­munda olacak ama buna rağ­men partisiyle ilişiğini kesecek” demek, vesa­yetçi bir projedir. Demokraside böyle bir şey olabilir mi? Partili olmak ile tarafsız­lığı birbirine karıştırmamak lazım. Tarafsızlık, kamuyla alakalı iş ve işlem yaparken adaletli davranmaktır. Başba­kan’ın partisi yok mu? Bakanların partisi yok mu? Belediye başkanlarının partileri yok mu? Siyasi partiler, demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru. Partileri kötü gösterip Cumhurbaşkanı’nın üye olmasının risk teşkil edeceği algısı oluşturmak, demokratik değil.

Peki, kendi genel başkanları Cumhurbaşkanı olursa milletvekilleri onu nasıl denetleyebilecek?

Meclis’in elinde denetim araçları var. Soruşturma mekanizmaları var. Meclis ayrıca yasa yapma yetkisini kullanarak bunu bir denetim aracına dönüştürebilir. Meclis, Cumhurbaşkanı’nın kararnameyle düzenleme yaptığı bir alanı uygun bulmu­yorsa, kanun çıkararak o alanı düzenleyebi­lir. Milletvekili listelerinin oluşum süreci de çok yanlış takdim ediliyor. Cumhurbaşka­nı’mızla uzun süre beraber çalıştım. Katı­lımcılığı önemseyen bir çalışma biçimi var. Recep Tayyip Erdoğan güçlü bir figür­dür. Ama “Nereye giderse her şey susar, ne diyorsa o olur” diye bir şey yok. Cumhur­başkanı’na bir başkasının yanında bir şey söylenmez ama baş başa olduğumuzda konuşuruz. Gündemi belli olan bir toplantı yapılır, orada gerekli konuları tartışırız.

Ama yeni sistemde bu konular Meclis’te kamuoyu önünde tartışılıyor olacak.

Bakın, oradaki tartışma partinin yetkili gruplarına sirayet eder. Kararların oluşma süreçleri var. O katılımcılık süreçlerinde her­kes konuyla ilgili görüş ve kanaatini özgürce ifade etme hakkına sahip. Milletin menfaa­tine olmayan, ülkemizin büyümesine katkı sağlamayan bir şeyin arkasında kimse durmaz. Nihayetinde partiler, bir taraftan programlarını gerçekleştirip bir taraftan da hedef kitlelerinin beğenisini dikkate almak zorunda. “Ne istersem yaparım” dersen, bir dahaki seçimde nal toplarsın! (Gülüyor.)


Söyleşinin tamamı için tıklayın