Politika

'AKP, karşısındaki koalisyon üzerinde kısmi otoriterleşmeden çekinmedi, yozlaşma siyaseten normalleşti'

Mahçupyan: Merkezin siyaseten 'gayrı meşru' ilan ettiği bir kimlik grubu, merkezi ele geçirdi

07 Ekim 2014 14:58

Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, "koalisyon" olarak nitelediği AKP'ye karşı olan bir grubun "Batıyı etkileme çabası karşısında AKP'nin kısmi otoriterleşme hamlelerinden çekinmediğini ve böylece siyasetin açık bir ayrışma zeminine oturduğunu" savundu. Mahçupyan'a göre bu kavgada AKP, kendisine yakın olabilecek herkese muhtaç olduğu değerlendirmesini yaptı ve bu da iktidara yakın toplumsal aktörleri kavgaya ortak ederken yozlaşmayı siyaseten normalleştirdi.

Mahçupyan, "Cumhuriyet tarihinde ilk kez, çeperden gelen ve merkezin siyaseten ‘gayrı meşru’ ilan ettiği bir kimlik grubu merkezi ele geçirdi ve onu kendi değerleri üzerinden yeniden inşa etme iddiasını ortaya koydu" ifadelerini kullandı.

Mahçupyan’ın Akşam'da “AKP döneminin basit gerçekleri” başlığıyla yayımlanan (07.10.2014) yazısı şöyle: 

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana siyasi hayatın değişmez karakteri, kamusal alana hâkim olan kesimin gelecekte ne olacağını ve bunun nasıl gerçekleşeceğini kabaca bilmesiydi. Söz konusu hâkimiyetin devam edeceğinden ve bunun asker/yargı marifetiyle sağlanacağından emindiler. AKP ile birlikte önce ortaya her iki açıdan da beklenmeyen bir belirsizlik çıktı. Kamusal alan hâkimiyetinin hangi yöne, kimin lehine evrileceği belli olmadığı gibi, kullanılan araçların yeterliliği de sorguya açıktı. On yılı devirdiğinde ise AKP döneminin yeni bir gerçekliği ima ettiği ortaya çıktı: Kamusal alan artık ‘başkalarının’ kontrolündeydi ve buna ilişkin inisiyatif de tamamen AKP yönetiminin elindeydi. On yıllık süre içinde yaşanan bu algı berraklaşması, eski egemen kesimin siyasetini ‘duygusallaştırdı’. Yenilgi ve çaresizlik psikolojik tepkileri siyaset haline getirdi ve sonuçta gerçekle bağlar biraz daha gevşedi. Oysa AKP döneminin basit gerçekleri var…

Bir… AKP iktidarını üreten ve ona güç veren etken 1990’lar sonrasında belirginleşen sosyolojik dönüşümdür. Sünni kesim post modern küresel durum karşısında 28 Şubat’ın da etkisiyle bir katharsis yaşadı ve bunun sonucunda sosyokültürel alandaki değişimin siyaseti fethetme imkanı doğdu. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, çeperden gelen ve merkezin siyaseten ‘gayrı meşru’ ilan ettiği bir kimlik grubu merkezi ele geçirdi ve onu kendi değerleri üzerinden yeniden inşa etme iddiasını ortaya koydu.

İki… Bu hedefe yönelirken AKP devletin esas sahipleri olarak bugüne gelmiş bürokrasi ile ve onunla doğal işbirliği içindeki bir bölüm burjuvazi ile karşı karşıya geldi. ‘Devletin sahipleri’ AKP iktidarını düşürmek üzere ellerinden geleni yapsalar da başarılı olamadılar. Bu sonuç AKP ve onun tabanının özgüvenini yükseltmekle kalmadı, onları da kavga ortamına çekti ve ayrışmayı derinleştirdi.

Üç… AKP ise kendisine atfedilen meşruiyet zaafını gidermek üzere, kamusal alanı genişletmeyi ve çoğulcu hale getirmeyi amaçlayan bir reform dalgası başlattı. Bu reformların siyasi işlevi kamusal alanın bürokratik vesayetten arındırılması, ama aynı zamanda çeperden gelenlerin her alanda nüfuz noktalarına ulaşmalarının sağlanmasıydı.

Dört… Mücadeleyi kazanmanın uzun soluklu bir uğraş olduğu gerçeği karşısında AKP’nin tutunabileceği tek dal seçim başarısıydı. Hem yüksek oranlara hem de kesintisiz bir başarıya ihtiyaç vardı. Devrimsel sayılabilecek ekonomi yönetimi bunu sağladı. Devlet bütçesinden faiz ödemelerine giden oran on yılda yüzde yetmişlerden onlara indi. Milli gelirdeki artışla birlikte bunun anlamı yatırım potansiyelinin kabaca kırk katına çıkmasıydı. Nitekim bu imkân sağlık, kentleşme ve alt yapıya harcandı. İnsanların ortalama gelirleri artarken, içinde bulundukları sosyoekonomik ortamın kalitesi de katlandı. Sonuç AKP’nin tüm seçimleri artan oy oranları ile kazanmasıydı.

Beş… Bu meyanda çeperden gelenlerin nüfuz alanlarına yönelik ‘açlığı’ ile AKP’nin ‘hizmet üretme’ başarısı birleşti. Kamusal alan bir an önce ve hızla zenginleşme peşinde olan yeni aktörlerle doldu. İktidarın ‘acilci’ bakışı bu yeni sosyolojiyi destekledi. Sonuç, önünün kesilmesi son derece güç olan maddi menfaat ilişkilerinin bir ağa dönüşmesi, farklı kademelerde çeşitli yolsuzlukları gündelik siyasi karar sürecinin parçası kılmasıydı.      

Altı… Kamusal alanı genişleten reformlar ve sıçrayan maddi imkânlar AKP iktidarının Türkiye tarihinde yeni bir kalıcı dönemi işaret ettiğini ortaya koydu. Bu durum eskinin imtiyazlı gruplarının ve kendilerini kültürel olarak kaybetmiş hisseden kesimlerin mücadelesini keskinleştirdi. Siyaseten engellenemeyen AKP propaganda üzerinden Batı karşısında itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Yolsuzluklar ve otoriterleşme tespiti söz konusu stratejinin temelini oluşturdu.

Yedi… Karşısındaki koalisyonun Batıyı etkileme çabası AKP için (özellikle Mısır’da Sisi sonrasında) açık bir tehditti. İktidar buna bir kavga pragmatizmi ile cevap verdi. Kısmi otoriterleşme hamlelerinden çekinmedi ve böylece siyaset açık bir ayrışma zeminine oturdu. Bu kavgada AKP kendisine yakın olabilecek herkese muhtaç olduğu değerlendirmesini yaptı ve bu da iktidara yakın toplumsal aktörleri kavgaya ortak ederken yozlaşmayı siyaseten ‘normalleştirdi’.

Sekiz… Bu tarihi dönemeçte kritik unsur toplumsal belirleyiciliği olan ve hızla genişleyen orta sınıftı. Bu kesim çoğulcu ve esnek kültürel normlarıyla kendine has bir sekülerleşmeyi taşırken, topluma anlamlı bir gelecek sunan tek parti olan AKP’yi destekledi.

Dokuz… Henüz yeni Türkiye’ye uzun bir yol var, ama eski Türkiye herhalde böylece bitti.