Gündem

Akit yazarı: 'Avrupa'ya iş kapısı olacağız' diye caka satan Davutoğlu, Türkiye'deki işsizlik rakamlarına baksın

Faruk Köse: Biz Davutoğlu’nu eski haliyle sevdik ve öyle kalmasını istiyoruz

25 Ocak 2015 14:54

Yeni Akit yazarı Faruk KöseBaşbakan Ahmet Davutoğlu’nun, İsviçre’deki Türk toplumu ile bir araya geldiği toplantıda “Eğer Avrupalıların işe ihtiyacı varsa, şimdi onlara da iş kapısı olabilecek yükselen Türkiye var” açıklamasına ilşikin olarak, "Kendisi muhtaç iken başkalarına caka satmakta neyin nesi" dedi. Köse, "Üzüldüğüm nokta, Türkiye için şans olarak gördüğüm Sayın Davutoğlu gibi “stratejik derinlik” sahibi bir akademisyenin, “tribün politikacılığı”na heveslenmesi. Biz Davutoğlu’nu eski haliyle sevdik ve öyle kalmasını istiyoruz" ifadelerini kullandı.

Türkiye'deki son dönemde yükselen işsizlik rakamlarına dikkat çeken Akit yazarı, şunları söyledi:

"Sayın Başbakan’ın bu çağrıyı niçin yaptığını anlamak güçleşiyor. Zira, mesela Sayın Başbakan’ın mezkur çağrısını yaptığı İsviçre’de Aralık-2014 itibariyle işsizlik oranı yüzde 3.4 düzeyinde. Zaten İsviçre’de bu zamana kadar en yüksek işsizlik oranı 5.4 olarak görülmüş. İşsizlik oranları Fransa’da 10.4, Almanya’da 5, Hollanda’da 8.1, Norveç’te 3.8, İngiltere’de 5.8, İtalya’da 13.4. İspanya, Yunanistan gibi işsizlik oranlarının çok yüksek olduğu ülkeleri dahil ettiğimiz halde tüm Avrupa Birliği’nde işsizlik oranı Kasım-2014 itibariyle yüzde 10 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 10.4 düzeyinde. Demek ki Türkiye, Avrupa Birliği’nden daha yüksek işsizlik oranına sahip."

Köse'nin Akit'te "Kendisi muhtaç iken başkasına caka satmak" başlığıyla yayımlanan (25 Ocak 2015) yazısı şöyle:

 

Kendisi muhtaç iken başkasına caka satmak

 

Kendisi muhtaç iken başkalarına caka satmak için lükse düşkünlüğü anlatan bir atasözü var. Atasözünü zikretmeyeceğim, ama anlamı Türk Dil Kurumu’nun web sayfasında şöyle açıklanıyor: “Yoksulluğuna bakmadan gösteriş yapmaya kalkanların gülünçlüğünü anlatmak için kullanılan bir söz.”

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, İsviçre’deki Türk toplumu ile bir araya geldiği toplantıda kurduğu bir cümle bu atasözünü hatırlattı. Sayın Başbakan dedi ki: “Eğer Avrupalıların işe ihtiyacı varsa, şimdi onlara da iş kapısı olabilecek yükselen Türkiye var.”

Sayın Başbakan’ın bu sözü, “vatanperverlik” veya “milli duygular” zaviyesinden baktığımızda, milyonlarca kişinin göğsünü kabartır. Öyle ya, Avrupa’ya hava atıyoruz; bir zamanlar işçi olarak kapısına koştuğumuz Avrupa’ya, “işe ihtiyacınız varsa bize gelin” diye güç gösterisinde bulunuyoruz! Meseleye böyle bakanlara Sayın Başbakan’ın sözü çok hoş gelecektir.

Ancak “hayal dünyası”ndan “gerçek dünya”ya, el’an içinde bulunduğumuz hale indiğimizde hakikatin hiç de öyle olmadığını göreceğiz. Zira, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine baktığımızda, ülkemizde işsizlik oranının arttığını görüyoruz. Mesela geçtiğimiz Ağustos-Eylül-Ekim aylarındaki “işsizlik oranı”na bakınca, gelişmiş ülkelerin “temel istihdam verisi” olarak kabul ettiği “tarım dışı işsizlik oranı”nın Türkiye’de yüzde 12.7’ye çıktığı gerçeğiyle karşı karşıya geliyoruz. Sadece Eylül ayı için “genel işsizlik oranı” yüzde 10.5 iken, “mevsim etkilerinden arındırılmış işsizler”in oranı yüzde 10.7 düzeyinde. Eylül-2014 itibariyle 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı ise yüzde 19.1 olarak görülüyor.

Bu oranlar size bir şey ifade etmiyorsa rakam verelim. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 15 ve üstü yaştaki işsizlerin sayısı 2014 Eylül döneminde 3 milyon 64 bin kişi. Bunlara iş aramayıp, çalışmaya hazır olan 2 milyon 485 bin kişiyi eklersek, 2014 Eylül döneminde “işsiz sayısının 5 milyon 549 bin kişi olduğu”nu görürüz. Bu rakama 593 bin kişilik de “iş bulma ümidi olmayanlar”ı da eklememiz icabediyor. Bu durumda “işsiz sayısı 6 milyon 142 bin kişi”ye çıkıyor. Gerçek rakam bu kadar da değil. TÜİK verileri içinde bir de “mevsimlik çalışma, ev kadını olma, öğrencilik, irad sahibi olma, emeklilik ve çalışamaz halde olma gibi nedenlerle iş aramayıp, ancak işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişiler” var. Bunların sayısı ise 1 milyon 892 bin. Bunu da önceki rakama eklediğimizde, Türkiye’deki işsiz sayısının 8 milyon 34 bine çıktığını görüyoruz.

Bizde hal böyleyken, Sayın Başbakan Avrupa Birliği ülkelerine çağrıda bulunuyor; “eğer Avrupalıların işe ihtiyacı varsa, şimdi onlara da iş kapısı olabilecek yükselen Türkiye var” diyor.

Diyor da, Avrupa ülkelerindeki işsizlik oranlarına baktığımızda, Sayın Başbakan’ın bu çağrıyı niçin yaptığını anlamak güçleşiyor. Zira, mesela Sayın Başbakan’ın mezkur çağrısını yaptığı İsviçre’de Aralık-2014 itibariyle işsizlik oranı yüzde 3.4 düzeyinde. Zaten İsviçre’de bu zamana kadar en yüksek işsizlik oranı 5.4 olarak görülmüş. İşsizlik oranları Fransa’da 10.4, Almanya’da 5, Hollanda’da 8.1, Norveç’te 3.8, İngiltere’de 5.8, İtalya’da 13.4. İspanya, Yunanistan gibi işsizlik oranlarının çok yüksek olduğu ülkeleri dahil ettiğimiz halde tüm Avrupa Birliği’nde işsizlik oranı Kasım-2014 itibariyle yüzde 10 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 10.4 düzeyinde. Demek ki Türkiye, Avrupa Birliği’nden daha yüksek işsizlik oranına sahip.

Bu verilere bir de Türkiye ile AB arasındaki “sosyal haklar, işsizlik ücretleri, asgari ücret, asgari geçim düzeyi” farklarını eklediğimizde, devasa boyutlara varan kendi işsizlerine bile iş bulamayan, iş verdiklerini ise fakirlik sınırının altındaki asgari ücrete mahkûm eden Türkiye’nin, AB ülkelerine “işsizlerinizi bize gönderin” çağrısı yapması nasıl izah edilebilir?

Biliyorum, “memleketin bu kadar meselesi varken niye işsizlik üzerinden Başbakan’ın Avrupa’ya caka satmasına taktın?” diyenler olacak. İşsizliği önemsiz görenlere diyecek sözüm yok. Ne yapalım, “önemli işler”le ilgilenen pek çok “önemli kişi” var. Benim gibi “önemsiz kişi”lere,almış başını giderken, kendi işçisinin haklarını bile tam olarak verememişken, maden ocaklarında veya başka alanlardaki iş kazalarında binlerce insan can verir veya sakat kalırken, Avrupa’ya hava atmak için “işsiz kalırsanız bize gelin” demek gibi “önemsiz konular” düşüyor.

Üzüldüğüm nokta, Türkiye için şans olarak gördüğüm Sayın Davutoğlu gibi “stratejik derinlik” sahibi bir akademisyenin, “tribün politikacılığı”na heveslenmesi. Biz Davutoğlu’nu eski haliyle sevdik ve öyle kalmasını istiyoruz.