Politika

Ahmet Altan: Kürtlere bombalar yağdırıyorlar, Ergenekon’un adamlarına gazeteci dövdürüyorlar!

Ahmet Altan uzun zaman sonra köşe yazarlığına Haberdar.com'da döndü, işte ilk yazısı

07 Ekim 2015 13:05

Ahmet Altan*

Stefan Zweig’ın çok bilinen o muhteşem hikayesini okuduysanız, bugün yaşananları daha kolay anlarsınız…

Bütün iyi edebiyat eserleri gibi Zweig’ın Satranç isimli hikayesi de hayatımızda karşılaştığımız bazı olayları anlamamıza epeyce yardım eder.

Dünya satranç şampiyonu uzun bir gemi yolculuğuna çıkmıştır. Gemideki zenginler şampiyonla oynayabilmek için para öderler.

Masa kurulur. Zenginler sırayla şampiyonun karşısına otururlar. Onlar yapacakları hamleleri düşünürlerken şampiyon etrafta dolaşır, rakipleriyle ilgilenmez bile. Onlar hamlelerini yapınca gelip şöyle bir bakar, oyununu oynar ve gene dolaşmaya gider.

Hepsi sırayla yenilirken bir oyuncu daha gelir şampiyonun karşısına. Her zamanki davranışlar tekrarlanırken, masanın başına toplanmış olan seyircilerden biri şampiyonun rakibine, “o taşı oynamayın, şunu oynayın” der.

Seyircinin dediğini yapar adam da. Şampiyon gelir, masaya ve oynanan hamleye bakar, ilk defa şöyle bir düşünür, sonra bir hamle yapar. Masadan uzaklaşır.

Seyirci, şampiyonun rakibine başka bir hamle söyler, “şu taşı oynayın.”

Adam söylenen hamleyi yapar.

Şampiyon gelip bakar, uzun uzun düşünür, bir taş oynar.

Seyirci yeni bir hamle söyler buna karşılık.

Şampiyon yeni hamleyi görünce erafta dolaşmaktan vazgeçip masaya oturur.

Artık oyun, şampiyonla “seyirci” arasında geçmektedir, seyirci her hamlede şampiyonu sıkıştırmakta, şampiyon da her defasında hangi taşı oynayacağını daha uzun düşünmektedir.

Oyun gittikçe daha heyecanlı bir hale gelirken şampiyon bir hamle yapar, “seyirci” birdenbire “hayır o taşı oynamayacaktın” diye bağırmaya başlar, çılgınca bir öfkeyle şampiyona saldırmaya kalkar.

Adamı zorla tutup götürürler.

Sonra anlaşılır ki “seyirci” uzun yıllar Naziler tarafından bir hücrede tek başına tutulmuş, o uzun sürede adamcağız bir Nazi subayın cebinden çaldığı satranç kitabını okuyarak vakit geçirmeye uğraşmış, satrançı çok iyi öğrenmiş ama ne yazık ki akıl sağlığını yitirmiştir.

Doktorlar da ona bir daha satranç oynamamasını söylemişlerdir.

O gemi yolculuğunda yeniden satranç oynamaya koyulduğunda da birden sinirleri boşalıvermiştir.

Tayyip Erdoğan’la adamlarının, 7 Haziran seçimlerinden sonra, gemideki “yolcu” gibi davrandığını, ciddi bir sarsıntı yaşadığını ve Türkiye’nin üzerine “hayır, o taşı oynamayacaktın” diye bağırarak saldırdığını düşünüyorum.

O kadar uzun zaman, tek başlarına bir odada oturup “Ortadoğu halifeliği” hayalleri kurmuşlar, her hamleyi kendi akıllarında oynamışlar ve kendilerini zihinlerindeki “hayali” oyuna öylesine kaptırmışlar ki gerçeklikle bağları kopmuş.

Gerçek bir hamleyle karşılaştıklarında da sinirleri boşalmış.

Kendilerine oy vermemiş, Erdoğan’ı “halife yaptırmamış” herkese “hayır, o hamleyi öyle yapmayacaktın” diye hücum ediyorlar.

Bir yandan Türkiye’nin “doğru hamleyi yapmasını” sağlamak için seçimleri binbir siyasi kombinezonla yeniletirken bir yandan da Erdoğan’ın başkanlığını engellediğini düşündükleri Kürtlerin üzerine saldırıyorlar.

HDP’nin alacağı oyları engellemek için Kürtlerin üstüne bombalar yağdırıyorlar, şehirleri kuşatıyorlar, yaşlıları çocukları öldürüyorlar, ölüleri zırhlı arabalarının arkalarına bağlayıp yerlerde sürüklüyorlar, vurdukları kadınları çırıl çıplak soyup sokaklara atıyorlar.

Erdoğan’ı eleştiren bütün gazetecileri hapse tıkıyor, haklarında soruşturma açtırıyor, savcılarla sorguya çektiriyorlar.

Gazeteleri basıyorlar.

Bizzat kendileri tarafından serbest bırakılan ve yeniden canlanan Ergenekon’un adamlarını gazetecilerin peşine takıyor, onları kemiklerini kırdıracak biçimde dövdürüyorlar.

“Yanlış hamle yaptığını” düşündükleri Türkiye’yi “doğru hamleyi yapmaya” zorlamak için şiddeti daha da artıracaklar.

Daha fazla öldürecekler, daha fazla tutuklayacaklar, daha fazla saldıracaklar.

Tabii unuttukları birçok gerçekten bir tanesi de, böylesine yoğun bir şiddetin, karşıtlarından çok kendi taraftarlarını ve yandaşlarını korkutacağı.

Gerçeklikle bağını koparmamış herkes bu şiddetin sonunda şiddeti yaratanları yiyeceğini görüyor, o gün geldiğinde “yandaşlar” hesap vermekten korkmaya başladılar.

Bunca hukuksuzluğun, adaletsizliğinin, soygunun bir hesabı olacak nihayetinde.

Bu şiddetin bütün suç ortakları bunun bedelini yargı karşısında ödeyecek.

Kötü kalpli sahte bir Don Kişot’un Sanço Panço’su gibi olayları seyreden, olanları engellemeyen, hukukun gereklerini yerine getirmeyen Başbakan da yaptığı suç ortaklığının faturasının ağırlığını hukuk karşısında şaşkınlıkla görecek.

Yaşanılan şiddetin büyük bir siyasi çöküntüye yol açacağını gören “devlet” ağır ağır kendisiyle Erdoğan ve adamları arasına mesafe koyuyor, önce YSK, ardından da ordu yavaşça geri çekildi.

Erdoğan’ın kendi adamları arasından bazılarının da gelişen olayların sonucundan endişe ederek uzaklaşacaklarını tahmin etmek zor değil.

Seçimler yaklaşıyor.

Bu şiddetten korkmayın.

Gerçeklikten kopanların, kendi siyasi bitişlerini hızlandıracak bir şiddet bu… 

Bu seçimde Türkiye, “doğru hamleyi yaptığını”, onların akılları karışmış olduğu için bu gerçeği anlayamadığını Erdoğan’la adamlarına bir kez daha gösterecek.


Bu yazı haberdar.com'da yayımlanmıştır