Gündem

Adalet Bakanı: İrade ortaya koyamayanlar, hırslarını tatmin için her türlü açık-örtülü ittifaka giriyorlar

"CHP'nin Türkiye'yi yönetmeye hazır ve istekli olup olmadığı..."

23 Nisan 2018 11:13

Adalet Bakanı Abdulhamid Gül, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olmamasını "Ben Tayyip Erdoğan'ın karşısına aday olarak çıkma cesaretine sahip değilim" sözleriyle değerlendirdi. Kılıçdaroğlu'na "Bunun için her yolu deniyor" diyen Gül, "Bu açıklıkta irade ortaya koyamayanlar da daha sonra, hırslarını tatmin için her türlü açık-örtülü ittifaka girmeyi içlerine sindirebiliyorlar" ifadesini kullandı.

Gül'ün mensubu olduğu AKP, MHP ile ittifak yapmış, adını da "Cumhur ittifakı" koymuştu. Cumhur ittifakı, ortak aday olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı belirlemiş, genel seçimlere birlikte girme kararı almıştı. 

Sabah'tan İsa Tatlıcan'ın sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Gül'ün açıklamaları şöyle:

Erken seçim kararı sizin için sürpriz oldu mu?

Siyaset, sürprizler alanı değildir, olamaz. Elbette siyasi hayatta beklenmedik gelişmeler yaşanabilir. Bununla birlikte, AK Parti yönetimindeki Türkiye'de süreçler ve gelişmeler belli bir çerçeve dahilinde ilerleyen bir hal almıştır. Bu bakımdan bir erken seçim ihtimali masada vardı. Fakat dikkat edilirse erken seçim kararı, önceki kararlardan mahiyet itibariyle çok farklıdır.

Ne bakımdan farklı bu karar?

Türkiye siyasetinde erken seçim kararı AK Parti'ye kadar, bir çaresizliğin ve tıkanmışlığın tezahürüydü. Bu sefer kararı alan bizzat siyaset kurumunun kendisidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, bölgesel ve küresel gelişmeler karşısında Türkiye'nin elini güçlendirecek ön tedbirleri almak için bir fırsat olarak ortaya çıkmaktadır erken seçim.

Erken seçim kararında ana unsurlar neler peki?

Milletimiz, 16 Nisan'da verdiği "Evet" oyundan sonra bir beklentiye girmişti aslında. Milletin ve onun temsilcisi siyaset kurumunun önceliklerine duyarsız kalamazdık. Türkiye yeni bir hükümet sistemine geçti. Referandum gereğince 3 Kasım 2019'da seçim yapılması öngörülmekteydi. Bu süre geçiş dönemi ve uyum sürecinin sağlanması için öngörülmüştü. Kamuoyunda da yeni sisteme geçiş noktasında beklenti vardı. Ancak tarihin bizi getirdiği bu noktada, milletin 16 Nisan'daki cevabını hayata geçirmek bir zaruret halini aldı.

Suriye'de yürüttüğümüz operasyon, içinde bulunduğumuz iç ve dış gündemin yoğunluğu, seçim için 3 Kasım 2019'u beklemenin imkânsızlığını ortaya koyduğu gibi, bu tarihe kadar geçecek süre de, eski sistemin sancılı yanlarından doğacak belirsizlikler de Türkiye'nin hızını yavaşlatabilirdi.

AK Parti olarak, Sayın Bahçeli'nin çağrısını Sayın Cumhurbaşkanımız ilgili kurullarla değerlendirerek 24 Haziran'da seçim yapılması kararını almış ve ilan etmiştir.

Muhalefetse bu erken seçimi 'baskın seçim' olarak adlandırıyor. Ne dersiniz?

'Şecaat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler' diyor Koca Ragıp Paşa. Muhalefetinki de o misal. Bu meclis neredeyse üç yaşında. Terör saldırılarının, iç ve dış kuşatma çabalarının, çukur terörünün ve en nihayet 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı bir üç yıldan söz ediyorum. Üstelik geçtiğimiz yıl Türkiye, hükümet sistemi değişikliği hususunda tarihi bir referandum gerçekleştirmiş ve milli irade değişikliğe 'Evet' demiş. Son olarak, AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi seçime 'Cumhur İttifakı' ile gitme kararı almış. Tüm bu şartlar muvacehesinde muhalefetin baskın yediği iddiası, ihmalkarlığının ve maalesef tembelliğinin tezahüründen başka bir şey değil. Tabi bir de, siyasi partiler için seçimden korkmanın yegane sebebi, milli iradenin tezahür edeceği yöne olan güvensizliktir. 'Hodri meydan' diyorsan, meydandan kaçmayacaksın.

CHP'ye gelelim o halde. CHP'nin hala bir aday çıkaramamasını ve milletvekilini transfer ederek İYİ Parti'yi destek vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında üzerinde durulması gereken asıl vahamet budur. Çok partili siyasi hayata geçildiği günden bu yana tek başına iktidara gelemeyen CHP'nin Türkiye'yi yönetmeye hazır ve istekli olup olmadığı hayli kuşkulu. Özellikle CHP liderinin durumu garip. Türkiye'nin ana muhalefet partisi lideri olmak, Türkiye'yi yönetme iddiasını ortaya koymak demektir. Fakat sayın Kılıçdaroğlu, "Evet, ben Türkiye'yi yönetmeye talibim ve bu konuda iddialıyım" deyip aday olmak yerine, hala topu yetkili kurullarına atıyor. Aslında bu tavır, "Ben Tayyip Erdoğan'ın karşısına aday olarak çıkma cesaretine sahip değilim" demenin bir başka şeklidir. Bunun için her yolu deniyor. Bu açıklıkta irade ortaya koyamayanlar da daha sonra, hırslarını tatmin için her türlü açık-örtülü ittifaka girmeyi içlerine sindirebiliyorlar. Yazık ki ana muhalefet için tablo budur.