Gündem

"AB, Türkiye’deki Avrupa yanlısı samimi insanları yordu"

Sedat Ergin: Çünkü mümkün olmayan bazı şeyleri mümkünmüş gibi gösterdi

12 Ocak 2018 11:47

Cumhurbaşkanı Tayyip  Erdoğan'ın Fransa ziyareti sonra Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron'la yaptıkları Avrupa Birliği açıklamalarını köşesine taşıyan Hürriyet yazarı Sedat Ergin, "“AB’nin Türkiye’ye karşı her zaman iyi davranmadığını düşünüyorum. Çünkü mümkün olmayan bazı şeyleri mümkünmüş gibi gösterdi, (Türkiye’deki) Avrupa yanlısı samimi insanları yordu..." yorumunda bulundu.  

Ergin'in "Türkiye- AB ilişkisinde yeni bir modele doğru" başlığıyla yayımlanan (12 Ocak 2018) yazısı şöyle: 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Paris’e yaptığı ziyaret Türkiye-AB ilişkilerinin bundan sonraki dönemde gideceği yönü ve bunun sınırlarını göstermesi bakımından herkese gerçekçi bir değerlendirme yapma imkânı sundu.

Ziyaretin en çok iz bırakan yönlerinden biri, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, bugünkü koşullarda tam üyelik müzakereleriyle bir yere gidilemeyeceğine ilişkin açıksözlü bir tespitte bulunmasıydı.

Macron’un “AB ile ilişkiler bağlamında son gelişmeler ve tercihler angaje olunan süreçte ilerleme yaşanmasına hiçbir imkân vermiyor. Yeni başlıkların açılmasına dönük doğal bir ilerlemenin mümkün olduğunu düşünmeye dayanan, ki bu doğru değil, ikiyüzlülükten çıkmamız gerektiği açık...” şeklinde sözleri objektif bir durum tespitidir.

Fransa Cumhurbaşkanı’na göre, müzakere sürecinin durmasının ana nedeni Türkiye ile AB arasındaki temel hak ve özgürlükler konusundaki görüş ayrılıklarıdır. Bu çerçevede Macron’un “Türkiye’deki gelişmeler yeni başlıkların açılmasını ya da açılmış başlıkların kapanmasını sağlayacak doğrultuda ilerlemedi...” şeklindeki sözlerini hatırlatabiliriz.

Macron’un açıklamaları, gelinen noktada AB’nin taşıdığı sorumluluğa dönük bir özeleştiri de içeriyor. Fransız lider, AB’nin tutumunu da eleştirerek, “AB’nin Türkiye’ye karşı her zaman iyi davranmadığını düşünüyorum. Çünkü mümkün olmayan bazı şeyleri mümkünmüş gibi gösterdi, (Türkiye’deki) Avrupa yanlısı samimi insanları yordu...” diye konuşuyor.

Peki, tam üyelik müzakere süreci durdu ve bir yere gitmiyor... Yerine ne konacak? Macron, bu noktada yeni bir format ihtiyacını dillendiriyor: “Önümüzdeki aylarda günümüzün gerçeklerini dikkate alan, yeniden düşünülmüş, daha çağdaş bir bağlamda yeniden formüle edilmiş bir işbirliği, talepkâr bir diyalog çalışmasının önerilmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Bir soru üzerine, Macron, aynı fikri “İçinde bulunduğumuz durumda bu ilişkinin entegrasyon sürecinde değil, belki bir işbirliği, ortaklık bağlamında yeniden düşünülmesine bakılabilir” sözleriyle formüle ediyor.

Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, Macron’un AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in bu konuda çalışmakta olduğunu belirtmesidir. Demek ki, AB Komisyonu’nun mutfağında bir hazırlık söz konusudur.

Macron’un sözleri, 2005 sonunda başlayan tam üyelik müzakerelerinin Türkiye ile AB arasında en azından bugünkü konjonktürde anlamını, geçerliğini kaybettiğini gösteriyor. Fasılların açılıp kapatılması üzerinden yürüyen müzakere süreci son dönemde hiçbir kıpırdama olmamasına karşılık yine de tek perspektif olarak masada duruyor, bütün pozisyonlar bu perspektif üzerinden alınıyordu.

Bu perspektifin kaybolmuş olması Türkiye-AB ilişkisinde majör bir paradigma değişikliğidir ve ‘tam üye adayı’ statüsündeki bir ülkenin nihai hedefi açısından önemli bir kırılmadır. Macron’a bakarsak, artık tam üyeliği hedefleyen “entegrasyon” yani “bütünleşme” yerine, “ortaklığı hedefleyen bir işbirliği”ni düşünmek gerekiyor. Ancak bu işbirliği formatının adı konmuş değildir.

Macron, Elysee Sarayı’ndaki basın toplantısında bu açıklamaları yaptığı sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan da hemen yanında kendisini dinlemekteydi.

Erdoğan’ın buna tepkisi iki aşamalı olmuştur. Macron’un “yeniden formüle edilmiş işbirliği” önerisinde bulunmasından sonra sözü aldığında Erdoğan, önce AB’ye meydan okuyan bir tutum içindedir. Nitekim, fasıllardaki engellemelerden şikâyetçi olduktan sonra şöyle konuşuyor: “Bu bizi ciddi manada yorduğu gibi milletimi de ciddi manada yoruyor. Yani bizi belki bir karara sürükleyecektir. Zira sürekli olarak ‘Ne olur artık bizi de alıverin’ diyecek halimiz pek yok. Bakın bunu Fransa’dan söylüyorum, dillendiriyorum, sesleniyorum.”

Cumhurbaşkanı, buna karşılık beş altı-saat sonra uçakta Türkiye’ye dönerken farklı bir çizgi almıştır. Kendisine Macron’un “İlişkilerin yeniden yorumlanmasından söz etmesini nasıl karşıladığı” sorulduğunda şöyle demiştir Erdoğan: “Ben onun tam ne demek istediğini anlamak istemedim. Onların bizi anlamasına odaklanmak istedim. Ben ne demek istiyorum, o beni anlasın diye düşündüm. Temenni ederim ki bizi anlamışlardır.”

Erdoğan’ın bu sözleri “Kendileri bilir” mealindeki ilk çıkışına kıyasla daha düşük bir tondadır ve açık bir rahatsızlığın ifadesidir.

Sonuçta Cumhurbaşkanı’nın Paris gezisinin tam üyelik müzakere sürecinin “hali pür melali” açısından “malumun ilamı”na sahne olduğunu söyleyebiliriz.