Gündem

'2003'teki Sinagog patlamasında bazı hastanelerde senet imzalamak durumunda kaldık'

Türk Musevi Cemaati, 2003'teki El- Kaide saldırısında yaşadıklarını TBMM'de anlattı

29 Mart 2012 17:14

HÜLYA KARABAĞLI / Ankara

El- Kaide saldırısının 2003 yılında hedefi olan ve can kayıpları veren Musevi Cemaati, olay sırasında ve sonrasında yaşadıklarının perde arkasını TBMM’de anlattı. Türk Musevi Cemaati Başkanı Sami Herman, yaralıları kurtarmak için zamanla yarışırken bazı hastanelerin senet imzalattırdıklarını açıkladı.

“Hayati tehlikesi olan bir yaralıyı hastaneye yetiştirdim. Bazı hastaneler diyor ki; kim ödeyecek bunları.  Senet imzaladığımız vakalar oldu”. Faturaların önemli bölümünün kendileri tarafından karşılandığını söyledi. Başkan vekilli İshak İbrahimzadeh, “Olayın kurbanı olan cemaat birdenbire olayın sorumluluğu ve suçlusu haline geldi. Havai fişek fabrikasında bir patlama yaşanmış gibi davranıldı" dedi. İş kanunları çerçevesinde olay yürütüldüğü için tazminat ödemekle karşı karşıya kaldılar.

TBMM Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerini İnceleyen Alt Komisyon, Neve Şalom saldırısında kurban veren Türk Musevi Cemaati Başkanı Sami Herman, Başkanvekili İshak İbrahimzadeh, 20 Kasım tarihinde İstanbul İngiltere Başkonsolosluğuna yönelik bombalı saldırıda  şehit olan polis memuru Hüseyin Apaydın’ın eşi Güler Apaydın, Neve Şalom Sinagoguna saldırıda  hayatını kaybeden özel güvenlik görevlisi Serkan Balcı’nın eşi Selma  Balcı’yı dinledi.

 

‘Kızım travmayı hâlâ atlatamadı’

 
Güler Apaydın, gözyaşlarını tutamadı. Kızının çok etkilendiğini ve yıllarca psikologa taşıdığını anlatırken, “Eşim paramparça oldu. Şehit cenazelerinde tabutlara sarılan çocuklara çok üzülüyorum. Kuzuların koyunları aramış gibi babalarını arıyorlar. Benim kızım da hâlâ atlatamadı" dedi.
 
Selma Balcı, “Acımasız katliam” diye nitelendirdi ve “Robotlaşan beyinlere verilecek hiçbir ceza içimi rahatlatmaz" dedi 
 

Yıllar geçse de bu mekanlara gitmek istemeyen var 

 
Türk Musevi Cemaati Başkanı Sami  Herman: 1986'da da terör olayı olmuştu. Dışarıdan saldırıydı. O güne kadar hiçbir güvenlik önlemi yoktu. Cemaatin yaşadığı  ilk şoktu. Sinagog, cami ve kilise gibi basitçe girilen bir mekandı. 15 Kasım 2003'te iki sinagoga birkaç dakika arayla yapılan saldırılar var. İnsan olarak kayıplarımız var. Terör din dil ırk ayırt etmiyor. Toplumda dehşet dalgası yıldırma dalgası yaratıyor. Bu tedirginlik, aylar yıllar geçse de devam ediyor. Bugün dahi, yıllar geçtikten sonra bu mekanlara gitmek istemediğini ifade eden ve gitmeyen insanların hislerini duyuyoruz, ve anlamaya çalışıyoruz. Bütün bu hadiseyle beraber bu travma, yakınlarını kaybedenler ve yaralananlar da en güçlü travma. Ama orada olup, hiç yara almayanlar da o travmayı yaşıyor.
 

‘Yaralıyı yetiştireyim derken senet imzaladık’

 
O anda yüzlerce yaralı ve dehşet bir tablo var. O tabloya ilk anda müdahale kolay olmuyor. Yani olay yerine gelen insanlar da o travmayı yaşamaya başlıyor ve ayıklamak mümkün olmuyor. Ben sinagoglardan birinde bulunuyordum, bir yaralıyı hayati tehlikesi olan bir yaralıyı hastaneye yetiştirdim. Bazı hastaneler diyor ki, 2003'ü düşünün bugün olmayabilir; ama kim ödeyecek falan. Cemaat olarak dedik ki,  ne olursa olsun, hangi rakamlar oluşabileceğini biliyoruz ama her durumda karşılamaya çalışırız, garanti oluruz dedik. Yani gelen herhangi hastaya yaralananlarla ilgili senet imzalamak durumunda kaldığımız vakalar oldu.
 

’26 yıldır sinagoga suçluymuş gibi giriyor’

 
İshak İbrahimzadeh: İlk 3-5 saat içinde müdahale eden ekipler eğitimli olmalı. Aksi takdirde müdahale olmuyor daha büyük sorun oluyor. 86 senesindeki ilk saldırıdan sonra güvenlik önlemleri aldık. O yıl doğan çocuklar 26 yıldır mekanlarımıza suçluymuş gibi girmekte. Çift kapılardan giriyor. Kameralı sistem var. Çocuklarımızın bilinçaltına bir korkuyu istemeden enjekte ediyoruz. 
 
Üstümüze açılmış olan tazminat davasında bu olayın kurbanı olan toplumumuz cemaatimiz, birdenbire olayın sorumlusu veya suçlusu haline gelebilmiştir. Kanunlarımızın yetersizliğinden diye düşünüyorum. Sanki olay havai fişek fabrikasındaki patlama olarak görülmüş kanunları çerçevesinde tazminat davası yürütülmüş.
 

Bilirkişi: Kurşun geçirmez kapılar var mıydı

 
Bilirkişi de, ‘kamera var mıydı’, ‘Kurşun geçirmez kapılar varmıydı’, ‘Çift kapı var mıydı” diye sordu. Dedim ki; buranın muadili cami ve kilisedir. Burası ibadet alanı, ibadethaneyi bu şekilde korumamızı beklemeniz işin doğasına aykırıdır dedik.