Gündem

"15 Temmuz davasında sanık yüzbaşıyı çürütecek avukat çıkmadı; askeri danışman eksikliği çekiliyor"

"Yüzbaşı Tosun, çok fazla zorlanmadan savunma kürsüsünden ayrıldı"

14 Eylül 2017 12:12

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi, girişimin komuta merkezi olarak tabir edilen Akıncı Üssü'nün davasından izlenimlerini aktardı. Ergin, Havalanan F-16 uçaklarına 141. Filo’da 'desk' diye tabir edilen filonun ana masasındaki telsizden talimatları veren iki cuntacı subaydan biri olan Yüzbaşı Ahmet Tosun'un iddialarını müşteki avukatları arasında çürütecek hiç kimse çıkmadığını savundu. Hürriyet yazarı,  "Duruşmada askeri konularda danışmanlık yapabilecek uzmanların olmaması önemli bir eksiklik olarak not edilebilir" dedi.

Ergin'in "Darbe davası duruşmasından (2): Darbe sanıklarının inkâr stratejisi" başlığıyla (13 Eylül 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Sinca- Geçen cuma günü Akıncı Üssü davasının duruşmasında en kritik sanıklarından biri olan Ahmet Tosun’un savunmasını ve sorgulamasını baştan sona izledim.

KHK ile ordudan ihraç edilmeden önce kurmay yüzbaşı unvanına sahip olan Ahmet Tosun, 15 Temmuz darbe gecesi Akıncı Üssü’nden havalanan F-16 uçaklarına 141. Filo’da “desk” diye tabir edilen filonun ana masasındaki telsizden talimatları veren iki darbeci subaydan biri. İddianameye göre, uçakların nereye gideceklerini, hangi yükseklikten uçacaklarını, nereyi bombalayacaklarını, hatta ne tip bomba atacaklarına kadar ayrıntıya inen talimatlar veriyor Tosun.

Pilotlara verdiği talimatların hiçbiri Tosun’un kendi kararları değil. Bu emirler, darbenin emir-komuta merkezi olan 143. Filo’daki Kurmay Albay Ahmet Özçetin tarafından kendisine telefonla bildiriliyor. O da Özçetin’den gelen emirleri pilotlara aktarıyor.

Filo telsizlerinin özelliği, her konuşmanın sistem odasında otomatik olarak kayda alınması. İddianamede Tosun’a ait bu kayıtların deşifrelerine geniş bir şekilde yer veriliyor (Toplam 14 sayfa). Bu dökümlerin önem taşıyan tarafı, Tosun’un pilotlarla olan diyalogları ile darbe gecesi Ankara üzerinde yaşanan gerçekliğin birebir örtüşmesidir. 

Örneğin, saat 15 Temmuz gecesi saat 23.15’teki kayıtta, Gölbaşı’ndaki Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi Başkanlığı üzerinde uçmakta olan pilot Ekrem Aydoğdu kendisine “Şu an bir helikopter yakıt alıyor, muhtemelen çalıştıracaklar. Onu vuralım mı?” diye sorduğunda, Tosun “Hareket görürseniz vurun” karşılığını veriyor. Üç dakika sonra saat 23.18’deki kayıtta “Tek helikopter imha edildi” diyor Aydoğdu. Ve Tosun’un yanıtı: “Anlaşıldı hocam elinize sağlık...”

Gerçekten de o saatte başkanlığın önündeki helikopter vurulmuş ve yedi emniyet görevlisi şehit olmuştur. Tosun’a ayrılan toplam 29 sayfadaki deliller iddianamenin en kuvvetli “belgelenmiş” bölümlerinden birini oluşturuyor. Ayrıca, o gece Akıncı Üssü’nden uçuş yapan sekiz F-16 pilotu havadayken talimatları telsiz üzerinden Tosun’dan aldıklarını söylüyor. Ayrıca, bu grubun dışındaki 12 sanık da o gece filoda Tosun’u desk’te oturup pilotlara talimat verdiğine tanıklık ettiğini anlatıyor. 

Üstelik Tosun, yakalandıktan sonra verdiği üç ayrı ifadede desk’ten pilotlara bu komutları verdiğini itiraf etmiş, ancak talimatları Ahmet Özçetin’den aldığını söylemiştir. Tosun, 19 Temmuz 2016 tarihinde polise, 6 Ekim 2016 tarihinde savcılığa ve son olarak 1 Aralık 2016’da Emniyet Havacılık Dairesi’nin bombalanmasıyla ilgili davanın duruşmasında görüntülü ifade yoluyla hakime ifade vermiştir. Kalkışmadan dört buçuk ay sonraki bu sonuncu ifadesinde Tosun, “Yaklaşık dokuz saatlik bir ifadeyi savcı Abdullah bey huzurunda verdim. Bu ifademi aynen tekrar ederim. Savcıya verdiğim ifade detaylı ve doğrudur” demişti. 

Buna karşılık Ahmet Tosun, geçen cuma günü hakim karşısına çıktığında, sonuncusu da dahil olmak üzere ifadelerinin önemli bir bölümünü geri aldı, bu ifadelerin kendisine kötü muamele gördüğü bir ortamda baskı altında söyletildiğini, uçaklara bu komutları veren kişinin kendisi olmadığını ileri sürdü. Tosun, bununla da yetinmedi filodaki desk’ten telsizle havadaki uçaklarla konuşulmasının teknik olarak mümkün olmadığını iddia etti, “Ben uçakların başka bir yerden, başka bir harekât merkezi tarafından yönetildiğini düşünüyorum” dedi.

Tosun işi öyle bir noktayla getirdi ki, pilotlardan birinin avukatı “Pilotların kendiliklerinden mi havalandıklarını düşünmemiz lazım?” ve “Bu uçaklar uçtu mu?” sorularını yöneltme ihtiyacını duydu. Tosun, “Ben filodan ayrılan pilotlar gördüm, uçakların sesini duydum” diye yanıtladı.

Tosun’un savunması, sanıkların büyük bir bölümünün başvurduğu, daha önce verilmiş ifadeleri geri alma, suçlamaları kategorik bir şekilde reddetme stratejisinin en göze çarpıcı örneklerinden birini oluşturuyor.

Sanıklar kendilerini korumak açısından böyle bir savunma taktiği izleyebilir. Buradaki temel mesele, mahkeme heyetinin, savcılık makamının ve salonda bulunan müşteki avukatlarının sanığın bu taktikleri karşısında var olan maddi delilleri ortaya çıkartabilmekte ne ölçüde etkili olabildikleri sorusudur. 

Benim cuma günü duruşma salonunda aldığım izlenim, aleyhindeki bütün kuvvetli delillere rağmen Ahmet Tosun’un çok fazla zorlanmadan savunma kürsüsünden ayrıldığıdır. 

Bunu bir-iki örnek üzerinden açıklayabilmek mümkün. Tosun’un savunmasındaki en temelsiz noktalarından biri, filodan uçaklarla telsizle konuşulamayacağını öne sürmesiydi. Bu, doğru değil. Uçak çok uzak bir mesafede değilse filodan rahatlıkla telsizle konuşulabiliyor, yeter ki doğru frekansa geçilsin. Konuştuğum birden çok savaş pilotu, Tosun’un doğru söylemediğini belirtti.

Gelgelelim salonda özellikle müşteki avukatları arasında Tosun’un bu dayanaksız ifadesini çürütecek hiç kimse çıkmadı. Duruşmada askeri konularda danışmanlık yapabilecek uzmanların olmaması önemli bir eksiklik olarak not edilebilir.

Burada sorunlu bir alan daha var. İddianameye göre, pek çok F-16 pilotu havadayken talimatları Ahmet Tosun’dan aldığını söylüyor. Bu pilotların hepsi cuma günü duruşma salonunda sanık olarak hazır bulundu. Tosun’un pilotlara talimat verdiğini inkâr ettiği noktada salonda bulunan pilotlarla çapraz sorgulama üzerinden yüzleştirme yapılmaması önemli bir eksiklikti. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 201’inci maddesi bu yönteme açık bir şekilde cevaz veriyor. 

En azından geçen cuma günü itibarıyla duruşmada savcılık makamının sanıklara soru sormaktan kaçınması da davanın seyri içinde dikkat çeken bir husus. Bu, Türkiye’deki yargılamalarda karşılaşılan çok temel bir sorun. İddianameyi hazırlayan savcı metni sunduktan sonra çoğunluk davadan çekiliyor. İddianameyi savunmak, dosyayı çok sonradan incelemek ve öğrenmek durumunda kalan bir başka savcıya düşüyor. 

Bir başka nokta, Cumhurbaşkanlığı, TBMM gibi kurumları ve şehit yakınlarını temsil eden bazı müşteki avukatlarının üslubuyla ilgili. Aralarında gerçekten dosyayı çalışmış ve ince detaylar üzerinden sonuç almaya, maddi delillere ulaşmaya çalışanlar olduğu gibi sorularında daha çok hamaseti tercih edenler, örneğin “Pilotlara bu talimatları veren bir kişinin bu milletin kanını taşıdığını düşünüyor musunuz” gibi sorulara yöneltenler de var... 

Zaman zaman bu gibi sorular ön plana çıkınca müşteki avukatlarının sorgulamasında suçun maddi unsurlarına odaklanma çabası ikinci plana düşebiliyor.