2017 Filmekimi'nde izleyebileceğiniz 8 film

27 Temmuz 2017 20:51

19

İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın bu yıl 20 Eylül 8 Ekim 2017 tarihleri arasında gerçekleştireceği Filmekimi programına giren filmler açıklanmaya başladı. İşte o filmlerden bazıları:

29

Programdaki ilk film bu seneki Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin 15 Günü bölümünden büyük ödülle dönen Fransız yönetmen Claire Denis’nin filmi, Un beau soleil intérieur / Bright sunshine in. Juliette Binoche’a uzun zamandır oynadığı en güzel rolü veren Denis’nin filminde, boşanmış, tek çocuklu bir kadının “gerçek” aşkı araması ironik bir dille anlatılıyor. Senaryosu ünlü Fransız yazar Christine Angot ve yönetmenin kendisine ait filmde Binoche’a Gérard Depardieu, Xavier Beauvois, Valeria Bruni Tedeschi, Nicolas Duvauchelle gibi isimler eşlik ediyor.

39

England Is Mine, Morrissey’in 1970’lerde Manchester’da geçen ilk gençlik yıllarını anlatıyor. 1970’lerde Manchester’daki ilk gençliğinden The Smiths’i kurduğu günlere, Morrissey’in portresi, Mark Gill’in yönettiği England Is Mine'da anlatılıyor. Duygu yüklü şarkı sözleriyle, benzersiz ses tonuyla, The Smiths ile başlayıp solo kariyeriyle İngiliz ve hatta dünya müziğini hâlâ etkilemeyi sürdüren idol müzik adamı Morrissey’i filmde Christopher Nolan’ın son filmi Dunkirk'te de rol alan, yükselişteki genç oyuncu Jack Lowden canlandırıyor. Morrissey’in arkadaşı, feminist punk sanatçı Linder Sterling’i ise Downton Abbey dizisinde Lady Sybil rolündeki Jessica Brown Findlay canlandırıyor. Dünya prömiyerini temmuz ayında Edinburgh Film Festivali’nin kapanışında yapan England Is Mine, adını The Smiths şarkısı “Still III”den alıyor.

49

Bir önceki filmi Force Majeure (Turist) ile aile kurumunu eleştiren Ruben Östlund, Altın Palmiyeli yeni filmi The Square ile bu kez sanat dünyasını tiye alıyor. Östlund’un “görselliği ve hikâyesiyle izleyiciyi kışkırtıp eğlendirecek zarif bir taşlama” olarak tanımladığı The Square, Cannes ana yarışma jüri başkanı Almodovar’a göre “siyaseten doğruluğun tahakkümünü” ele alıyor. Müzeler ve sergi alanlarının steril ortamını mekân alan The Square stilize görselliği, sivri yaklaşımı ve kavramsal sanatı ele alışıyla hem çok çarpıcı hem de gerilimli. Ruben Östlund’un 2014’te yine Cannes’da Jüri Ödülü kazanan filmi Force Majeure de Türkiye prömiyerini Filmekimi’nde yapmıştı.

59

Köpekdişi ve The Lobster ile aklımızı alan Yorgos Lanthimos, suçluluk, vicdan ve öç alma kavramlarını tavizsiz bir sertlikle ele aldığı son filmi The Killing of A Sacred Deer ile seyirciyi yine garip bir oyuna davet ediyor! Başrollerini Colin Farrell ile Nicole Kidman’ın olağanüstü bir performans göstererek paylaştığı film, Cannes’da En İyi Senaryo ödülünü aldı. Hem izleyenleri hem eleştirmenleri ikiye bölen bu cüretkâr film, Lanthimos’tan beklenenleri fazlasıyla karşılıyor.

69

Michael Haneke’nin Cannes’da yarışan son filmi Mutlu Son, gitgide duyarsızlaşan toplumumuzu, burjuva bir aile ve sosyal medya üzerinden anlatıyor. Filmin başrollerini Haneke’nin fetiş oyuncularından Isabelle Huppert, Jean Louis Trintignant ve yönetmenliğiyle de tanıdığımız Mathieu Kassovitz paylaşıyor. The Guardian gazetesinin “saf psikopatlığın şeytani pembe dizisi” sözleriyle tanımladığı Mutlu Son, Haneke’nin işlevsiz aile, intikam, suçluluk ve bastırılmış duygular gibi alışageldiğimiz temalarını ele alıyor.

79

Robert Pattinson’ın müthiş performansıyla dikkat çeken Good Time, Cannes’da Altın Palmiye için yarıştı. Hastaneden lunaparka, bakımevinden tefeciye, New York’un en tuhaf mekânlarında geçen, birbirinden acayip karakterlerle dolu Good Time, kara mizahtan da beslenen, son derece hareketli, nefes nefese bir suç fırtınası. Josh ve Benny Safdie kardeşlerin yönettiği, Benny Safdie’nin Robert Pattinson’la birlikte rol aldığı Good Time, hapisteki kardeşini kurtarmak için her yolu deneyen bir adamın çabalarını bitmek bilmeyen bir gece boyunca izliyor. Cannes’da Altın Palmiye için yarışan Good Time'da son zamanların en sempatik anti-kahramanını müthiş bir performansla canlandıran Robert Pattinson’ın şaşkınlık verici dönüşümünü mutlaka izlemek gerek.

89

Lynne Ramsey’nin “Kevin Hakkında Konuşmalıyız”dan 6 yıl sonra çektiği “You Were Never Really Here”, Jonathan Ames’in öyküsünden beyazperdeye uyarlandı. Müziklerini Radiohead gitaristi Jonny Greenwood’un yaptığı, özellikle usta yönetmenliği, klasik anlatımı reddeden yaratıcı kurgusu ve karanlık atmosferiyle dikkat çeken film, küçük bir kızı seks tacirlerinin elinden kurtarmaya çalışırken her türlü şiddete başvurmaktan çekinmeyen bir tetikçiyi izliyor. “You Were Never Really Here”, Cannes’da Lynne Ramsey’ye En İyi Senaryo ödülünü getirirken, “Taxi Driver”daki Travis kadar unutulmaz bir anti-kahraman portresi çizen Joaquin Phoenix de En İyi Erkek Oyuncu ödülünü hakkıyla aldı.

99

Robin Campillo’nun senaryosunu yazdığı, yönettiği ve kurgusunu üstlendiği 120 Battements Par Minute / 120 BPM, Cannes’da dört ödül birden kazandı. Film, 1990’ların başında, AIDS’in hiç durmadan can aldığı umutsuz günlerde, toplumdaki umursamazlığa, tahammülsüzlüğe ve ayrımcılığa karşı eylemlerini yükselten Act Up Paris örgütünü ve eylemcilerini merkez altına alıyor. Cannes’da jüri başkanı Pedro Almodovar’ın gözyaşlarıyla en çok etkilendiği film olduğunu söylediği ve jüriden Büyük Ödül alan 120 BPM, bunun yanı sıra Kuir Palmiye, FIPRESCI ve “dünyamızın gerçeklerini en iyi yansıtan” filme verilen François Chalais Ödüllerini de kazandı. Filmin oyuncu kadrosunda Nahuel Pérez Biscayart, Arnaud Valois ve Adèle Haenel yer alıyor. Yönetmen Robin Campillo’nun önceki filmi Eastern Boys / Doğulu Çocuklar, 2014 İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti.